KOKTEN-NUKLEERCI YAKLASIMIN DAYANILMAZ YANLISLARI -1-


- PROF. DR. TOLGA YARMAN (*)

05 Temmuz 1998 Cumhuriyet Gazetesi

E-yazi: Isil Esendir
Pazar, 5 Temmuz 1998 14:49:18 +0800
Msg-Id:
< 19980705105411.AAA24481 @ank-a5-08-asy06.ank-ro-03.superonline.com>

Nukleer tartismasinda holiganizme yer yok

   Nukleer enerji uretimi, yeryuzunde, gayet onemli bir islev ustlenegelmistir. Gerci nukleer enerji, ozellikle, meydana gelen beklenmedik kazalar dolayisiyla, kendisine baglanan umutlari tasiyabilmis degildir; ancak halen pek cok ulkede, yuvarlak 400 000 MW tutarinda kurulu bir nukleer kapasite mevcuttur ki bu, ulkemizde kurulu elektrik kapasitesinin yaklasik yirmi katina denk gelmektedir.

Turkiye, nukleer enerji uretimine halen hic hazir degildir! Deginmek istedigim, fevkalade onemli bir husus var. Bu hususa, ''ulkemizde nukleer enerji uretiminin gerceklestirilmesinin yerinde olacagina, cesitli nedenlerle ve samimi olarak inananlarin", onlarin bu demokratik tavirlarina saygi duyuyor olarak, dikkat etmelerini salik vermek isterim.

Bilim adamligi zor bir ugrastir. Onyargi kabul etmez. Bir sonuca variliyorsa, bunun kokenindeki verileri iyi tasnif etmeyi icerir. Sonuctan sebep cikartmayi dislar. Sebepleri enine boyuna, tekrar tekrar, dikkatlice ele alip buradan, mumkun mertebe objektif (yansiz), hatta olabildigince bir sonuc cikartmayi amac olarak benimser.

Bilimsellikte, verilerdeki belirsizlikler ozenle ele alinir. Bunlarin sonuc uzerindeki etkisi irdelenir.

Hicbir sonuc kisisellestirilmez, kisilikle ozdeslestirilmez. Veriler degisirse, sonuc da degisecektir.

Hicbir sonuca tutkuyla baglanilmaz. Degisen veriler uzantisinda, evvelce bunlarin isaret ettigi bir sonuctan, dogallikla kopulur, yeni sonuca yakinsanir.

Bilimsellikte, duygusallik yoktur. Hicbir sonuctan yana, takim tutar gibi taraf olunmaz. Holigan hic olunmaz. Yalnizca, bir kanaatin hangi veriler uzerinde olarak, nasil olustuguna dair savlar tartisilir, serdedilir.

Kanaat serdedilirken, ''Oyle gorunuyor ki'' , "Veriler isiginda oyle anlasiliyor ki'' turunden, dusunme ve kanaat olusturma surecini mumkun mertebe, oldugu gibi yansitacak ifadeler kullanilmaya dikkat gosterilir.

Konumuz nukleer enerji olunca, bu aciklamalarin isiginda, yazinin basligina ''kokten-nukleerci'' deyimini neden koydugum, belirleniyor olsa gerek!

Nukleer alanda ugras veren, ya da bu alana sempati duyan kimi bilim erbabinin, anlattigim bilim adami niteliklerini ne yazik ki sergilemedikleri bir yana, nukleer secenegi, pek bir farki yok, bir din gibi benimseyip, bu dinin adeta misyonerligini ustlendiklerini, saskinlikla izliyoruz.

Soz konusu davranis tarzinin, gercekte, oldukca ilginc sosyo-kulturel bir arastirma konusu olusturacagini vurgulamak isterim.

Hemen sunu belirtmeliyim ki, bu satirlarin yazari, nukleer enerji uretimine kategorik olarak karsi degildir; hicbir zaman da karsi olmus degildir.

Nukleer enerji uretimine, bir nukleer bilim adami, ayrica kategorik olarak karsi olabilir. Bu onun kisisel tavri olarak, saygidegerdir. Bir nukleer bilim adami, omrunu nukleer arastirmalara verdi diye, nukleer enerji uretiminden yana, bagris cagris, tavir almak zorunda degildir; ayrica boylesi bir tavir aliyorsa, anlatmaya calistigim gibi, akademik bir tavir aliyor hic degildir.

Nukleer bilim adami olup, nukleerden yana tavir almak meslek gere gi olmadigi gibi, nukleere karsi tavir almak meslege ihanet degildir. Nasil ki iste ornegin lagimci, meslegi geregi, pislik yemek zorunda degildir, ya da pislik yemezse, meslege ihanet ediyor degildir!

Ulkemizde, epeydir vur ha sur ha tepinen kokten-nukleercilerimizin (baskaca da bir sey yapmaksizin) indir-bindir temcit pilavi gibi gundeme getirdikleri savlarin iceriksiz oldugunun anlasilmasi sonucu, ciddiye alinmadiklari uzunca bir donemden sonra, ne hazindir ki, astari yuzunden pahaliya gelecek ayni savlarla, nukleer enerji uretimine gecilmek istendigi bir doneme gelmis bulunuyoruz.

O nedenle, bu yazimizda, kokten-nukleerci yaklasimlarin yanlislarini gozler onune serme sorumlulugunu yerine getirmeye calisacagiz.

En sonra soyleyecegimizi, simdiden soyleyelim:

- Artisi eksisi ile, nukleer enerji uretimi, yeryuzunde, gayet onemli bir islev ustlenegelmistir. Gerci nukleer enerji, ozellikle, meydana gelen beklenmedik kazalar dolayisiyla, kendisine baglanan umutlari tasiyabilmis degildir; ancak halen pek cok ulkede, yuvarlak 400 000 MW tutarinda kurulu bir nukleer kapasite mevcuttur ki, bu, ulkemizde kurulu elektrik kapasitesinin yaklasik yirmi katina denk gelmektedir. Boyle bir resim uzantisinda ve tabii, "demokratik sureclerde'' kararlastirilirsa, Turkiye'ye nukleer enerji uretimi gelebilir, ama bu, bizdeki kokten-nukleerci savlar dolayisiyla olmamalidir; cunku bu savlar, hemen bastan sona yanlistir.

Simdi, kokten-nukleerci iddialari ve bunlarin yanlislarini gorelim.

KOKTEN-NUKLEERCI BIRINCI SAV

Yaklasik yirmi, yirmi bes yil kadar evvel, demek ki 1970'lerde (sahsen benim de yaninda yer aldigim), ''ulkemizde nukleer enerji uretiminin gerekliligi'' yonundeki ''akademik sav'' ; cesitli eklemlerinin, zaman icinde degismesinden dolayi, bugun icin ''gecerliligini'' hemen tamamen yitirmis bulunmaktadir.

Bu sebeple, bugun, ulkemizde nukleer enerji uretimi, ''akademik'' olarak arkasinda durulabilecek bir ''zorunluluk'' degil; 1980 baslarindan bu yana, cesitli platformlarda anlatmaya ve kavramsallastirmaya calistigim sekliyle, ''siyasi bir karar ve tercih konusudur.''
(Bakiniz. ornegin ''Nukleer Santral Secim Karari Artik Siyasal Niteliklidir!'' , Makale, T. Yarman, Milliyet gazetesi, 29 Eylul 1984, ''Gecmiste ve Bugun Nukleer Enerji Tartismasi'' , Kitap, Esin Yayinevi, 1995.)

''Akademik zorunluluk degil, siyasi karar" demek; ''Matematiksel bir teorem degil, toplum fertlerinin hakkinda algilama, cikar, istek ve tercihleri dogrultusunda, ozgun iradeleriyle secim yapmalarini davet eden bir mesele'' demektir. Boylesi bir karar ve secim eyleminde, bir ''siyasi tavir", bunun da geregi, oyle yahut boyle bir ''oylama sureci'', gundeme gelmektedir. Bu da tabiatiyla ''demokratik anlayisin bas bir geregi'' olmaktadir. Ceyrek yuzyil onceki ''Nukleer Sav'' , zamanla curumustur! Soz konusu sav, o aralar dunya enerji analiz cevrelerinde sikca basvurulan bir yaklasim sablonunu baz almaktaydi. Buna gore (anlasilir bicimde): Once, gelecege donuk olarak bir ''enerji talep tahmini" vazedilirdi.

Bundan sonra ''soz konusu olacak enerji gereksinmesinin, elde mevcut, iste sonlu (yani elli yil, yuzelli yil, her neyse, belli bir sure sonra tukenecek) petrol, komur, dogal gaz gibi klasik enerji kaynaklariyla ne olcude karsilanabileceginin" , bir degerlendirmesi yapilirdi. Daha sonra, ''yenilenebilir" ya da pratikce ''sonsuz " gunes, ruzgar, fuzyon gibi ''klasik olmayan kaynaklarin, gelecekteki enerji ihtiyacinin ne kadarini karsilayabileceg inin" bir kestirimi cikartilmaya calisilirdi. ''Bilancoya" bakilinca, ortada hala ve giderek buyuyecek bir ''acik" gorunurdu. Bunu ise karsilamaya hazir, bir tek ''teknolojisi hazir" , diger bir taraftan gun icin ''guvenirliginden" hic kusku duymadigimiz, ''nukleer enerji" secenegi gorunurdu.

FORMULLER DEGISTI

Demek ki yirmi, yirmi bes yil once, acikladigim yaklasimi matematiksellestirirsek, su ''ardisik iki formul" , gercekliklerini hemen tum uzmanlara kabul ettiriyordu:

i) Yakin gelecege donuk enerji talebi - Bunun karsilanmasinda klasik, ya da klasik olmayan kaynaklarla saglanabilecek enerji uretimi - Kacinilmaz ve buyuyegidecek bir enerji uretim acigi

ii) Bu acigi kapatacak yegane secenek - Nukleer enerji uretimi zaman icinde ortaya cikan gelismeler ''bu formullerin kabul edilebilirligine" , Dunya genelinde de, o arada bizim ozelimizde de, golge dusurdu. Bunu, bircok baska calismam yani sira (demin kaydettigim) ''Gecmiste ve Bugun Nukleer Enerji Tartismasi" baslikli cozumlememde, uzun uzadiya acikladim.

Burada ayrintiya girmeyecegim. Sunu belirtmekle yetineyim. Bugun icin, su formullerdeki hemen tum eklemler, degismis bulunuyor. Zaman icinde olusan gercekler, bu formullerde, en once, uc ciddi yanlisin bulundugunu gosterdi bize.
Birinci Yanlis: ''Talep Seyir Tahmini" Bire iki yanilgili cikmistir. Bir defa ''enerji talep seyir tahminleri" , Dunya'da da, ulkemizde de, yuvarlak ''bire iki" yanilgili cikti. Bu cercevede, ozellikle '' petrol soklarindan" sonra, akillarda hic olmayan bir kaynak, ''enerji tasarrufu ve verimliligi" devreye girdi; yapilan her sey yuvarlak ''yari yariya enerji" kullanilarak, basarildi. Baska bir deyisle, gunluk cag das yasamimizi surdurmek uzere, ''kullanilmasi yeterli ener i miktarinin" , gerekmeyecek oldugu halde, yuvarlak ''iki katini" kullanmakta oldugumuz idrak edildi. Minik bir ornek vereyim:

Binalarin yonleri, daha cok gunes gorecek bicimde duzenlenerek, keza pencere ebatlari kucultulerek, daha az yakit sarfiyatiyla, ayni bir mekan sicakliginin elde olunmasi, noktasina kolaylikla erisilebildi.

Turkiye'ye, soz konusu acidan goz atttigimizda, 1970'lerin baslarindan bugunlere donuk olarak yapilan resmi talep tahminlerinin yillar ilerledikce, yasanan gerceklerin dayatmasiyla, sasilacak derecede basilagittigini izliyoruz. Birincisi 1975'ten, digeriyse bundan hepsi hepsi on yil sonra, yani 1985'den bugunlere donuk olarak yapilan enerji tuketim tahminleri arasinda, bire ikiden hayli fazla, fark bulunuyor! Bu farkin, Dunya genelinde sergilenen yanilgiya bir olcude benzer olmakla birlikte, yine de degisik bir karakterde ortaya ciktigini, teslim etmemiz yerinde olur. Bir defa Dunya genelinde, bizdeki olcude bir yanilgi sergilenmis degildir. Diger yandansa, bizdeki yanilgi, esas olarak, enerji tuketim tahminlerinin kalkinmamiza tam paralel tutulmamis olmasidir.

Ikinci yanlis: Talebin karsilanmasinda ozkaynaklarimizin saglayabilecegi pay, oldugundan, bire iki az gosterilmistir. Enerji talep tahminlerine iliskin bahsedegeldigim ilk bir yanlis yani sira , ''Klasik enerji kaynaklarinin" hacmine donuk tahminler de bir hayli yanlis cikti. Bir defa dunyadaki petrol, komur ve dogal gaz kaynaklarinin, evvelce ongoruldugunden cok daha uzun bir sure, Dunya enerji ihtiyacini karsilamada onemli islevler ustlenmeye devam edebilecegi, anlasildi.

Klasik olmayan kaynaklar, ozellikle de yenilenebilir enerji kaynaklari , bilhassa da gunes enerjisi ''cevreci kesimlerce" kendilerine baglanan umutlari hala daha ''tartmaktan'' uzak olsalar bile, enerji istemine, oncesiyle karsilastirildiginda, Dunya'nin hemen her yerinde (bizde, ornegin guney illerimizde goruldugu sekliyle) karinca kararinca, ama azimsanmayacak katkilar sagladilar. Diger bir yandan Turkiye'de, hidrolik (su) ve termik (taskomur, linyit, dogal gaz, v.b.) kaynaklarimizin, enerji talebimizin karsilanmasinda saglayabilecegi toplam pay, 1970'lerde sanildigindan, cok daha ust bir duzeyde olarak belirlendi. Ornegin 1970'lerin sonlari rakamlarina bakarsaniz, termik kaynaklarimizdan yilda en cok 50 milyar kilowatxsaat, hidrolik kaynaklarimizdan ise yine yilda en cok 75 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi saglamamiz mumkundur. Oysa bugun belirlenmis kapasitelerimiz itibariyla, termik kaynaklarimizdan yilda 120 milyar kilowatsaat, hidrolik kaynaklarimizdan ise yilda 125 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi saglama imkanimiz bulunmaktadir.

Bu hesapca, 1970'lerin sonlarindan bugunlere yonelik ongoruler yapilirken, ulusal kaynaklarimizin, elektrik enerjisi ihtiyacimizin giderilmesinde ustlenebilecegi pay, hesaplara, aleyhimize olarak, yari yariyadan fazla bir yanilgiyla dahil edilmis olamaktdir.

* Aciklayageldigimiz bicimde, yalniz talep yari yariyadan fazla tahmin edilmekle kalinmamis, talebin karsilanmasinda ozkaynaklarimizin bugun ongorulenden de, yari yariyadan fazla bir oranda, yetersiz kalacagi sanilarak, yuzyil basina donuk olarak devasa bir acik ongorulmustur. Bu sebeplerle, bir ceyrek yuzyil oncesinden bugunlere donuk olarak ongorulen ''enerji acigi", her sey bir yana ''acik" olmaktan cikmistir!

Oysa bakin, 1970'lerden bugunlere bakildiginda, Elektrik Enerjisi Talebi - Bunun Karsilanmasinda Ozkaynaklarimizin Saglayabilecegi Pay - Ancak, 10000 MW'lik bir kapasitenin giderebilecegi bir acik, ongorulmektedir. 10000 MW ise, bugun kurulu elektrik kapasitemizin yarisi, ortalama kullanilan kapasitenin ise ayni bir kapasitedir! Ucuncu bir yanlis:

Ortaya cikacagi ongorulen acigi giderebilecek yegane secenek, nukleer enerji uretimi var sayilmistir. 1970'lerin baslarindan gunumuze donuk kestirimler sonucu ortaya cikacagi ongorulen 10000 MW (yani halen ortalama olarak kullandigimiz kurulu guc kadar) bir kapasite acigimizin hesabedilmesi uzantisinda, 1980'lerin baslarindan itibaren yuzyil donemecine kadar yuvarlak 10000 MW'lik bir nukleer kapasitenin devreye katilmasinin bir zorunluluk oldugu savlanmis ve bu yaklasim, Basbakanlik Atom Enerjisi Komisyonu'nun resmi gorusu olarak benimsenmistir (N. Aybers, S. Kakac, A. Y. Ozemre , Atom Enerjisi Komisyonu'nun III., IV. ve V. Plan Donemlerindeki Faaliyet ve Yatirimlari icin Makroplan, TC Basbakanlik Atom Enerjisi Komisyonu CNAEM, Rapor 87, 1972.) Hatta (iyi niyetli yaklasim ve gayretlere donuk saygiyla ifade ediyorum), bu raporda, hayale (yadirganacak bicimde) sinir taninmamis; 1997'ye kadar kurulmasi tasavvur edilen ve her biri, yuvarlak Keban Barajimiz gucundeki yedi nukleer santraldan son ucunun; nukleer yakit malzemesi (ozellikle de dogada mevcut bulunmayan, plutonyum) uretecek ozellikteki (zorluklari dolayisiyla, ABD'de bile teknolojisi coktan terkedilmis olan), hizli uretken santrallar olmasi tasarlanmistir!

Hayatin icinden gelen gercekler ise, degil boyle bir gelisme, 1970'lerin baslarinda tasarlandiginda, 1980'lerin baslarindan itibaren birer birer kurulmasi ongorulmus su nukleer santrallarin hic birine, bugune kadar, demek ki 2000'nin esiginde, hala daha ihtiyac gostermemis ve gecit vermemis bulunmaktadir.

* Bu arada iki farkli dogrultuda degisim surecleri yasanmistir. Bunlardan birincisi, ozellikle iki zorlu nukleer kazadan sonra, nukleer enerji uretiminde, hemen butun dunyada bir guven hasarinin meydana gelmis olmasidir. Ikincisiyse, bolgemiz uzantisinda, ulkemiz enerji konjonkturunun (yani, yapisal ozelliklerinin), 1970'lerin baslariyla karsilastirildiginda, taninmayacak olcude degismis olmasidir.

VAHSI TEKNOLOJI KAZASI

Ulkemizdeki kokten-nukleerci birinci sav, sayageldigimiz yanlislari yani sira, bu sureclere, inanilmaz bicimde gozlerini kapatmaktadir. Soz konusu sureclere kisaca deginmemiz yerinde olacaktir. Nukleer kazalar ve nukleer enerji uretiminde meydana gelen guven bunalimi malum, biri 1979'da ABD'de Pensilvanya'da, digeri ise, dunyanin en ''vahsi teknoloji kazasi" niteliginde olarak 1986'da Sovyetler Birligi'nde Cernobil'de, (burada yersizlikten aciklayamayacagim) ''hic akla gelmeyecek traji-komik nedenlerden'' kaynaklanan, iki ''dehsetli nukleer kaza'' yasandi. Gerci nukleer enerji uretimine yogunca basvuran ulkelerde, bu secenegin hal-i hazir ''agirligi'' pek gerilemedi. Ancak anilan kazalardan sonra nukleer enerjiye yonelik olarak gelismis ''guvende'' ciddi bir ''hasar'' , meydana geldi.

Buna bagli olarak, nukleer enerji uretimine yonelik kamuoyu tepkisi artti. Antinukleer cevreci siyasi hareketler guclendi. Nukleer enerji uretimi, parlamentolarda; bu degilse, pek cok partinin programinda, mahkum edildi. Pek cok ileri ya da gelismekteki ulkede, bir cirpida sayilamayacak kadar cok nukleer santral siparisi iptal edildi. Bu arada, bolge enerji konjonkturu uzantisinda, Turkiye enerji Konjonkturu de cok degisti. Diger bir taraftan, "bolge enerji konjonkturu", bunun da uzantisinda "Turkiye Enerji Konjonkturu'', tahminlerde olmayacak bicimde degismeye koyuldu. Bir defa, ulkemize, taa Sibirya'dan, Avrupa'yi da gecerek, ''dogal gaz'' geldi. Bu, yirmi - yirmi bes yil kadar once kolaydan, hayal dahi edilemezdi. Bundan baska ve cok daha once, Irak petrolu, ''Akdenizimiz'' e baglandi. Sirada Iran petrolu var. Dahasi izliyoruz, Azerbaycan petrolu, Turkmenistan dogal gazi ve Kazakistan petrolu de var. Katar dogal gazinin da, ulkemiz uzerinden Avrupa'ya verilmesi, gundemde bulunuyor. Boyle bir cercevede, 2020 dolayinda, ulkemizde kurulu olacak yuvarlak 60000 MW'lik bir kapasitenin ucte ikisinin dogal gaz santrallarindan olusturulmasina iliskin bir ongorude bulunuldugu, ilginc sayilacaktir.

Baska bir yandan, on yildan fazla zamandir, dikkatlere tasimaya calistigim animsanabilecektir (bakiniz, ornegin ''Turkiye'de Gunes Enerjisi Umudu'' , Cumhuriyet, 4-7 Kasim 1984), ulkemizin Butun Guney Avrupa ulkelerinin gordugunden iki kat daha fazla, ''buyuk bir gunes potansiyeli'' var. Turkiye ileride, bu potansiyelinden yararlanmakla kalmaz, Avrupa'ya (gunesten hareketle suyu ayristirarak, buradan hidrojen gazi elde edip, bunu pompalayarak) gunes enerjisi, ihrac dahi edebilir. Gunes enerjisi uretimi ''genis boyutlarda'' ticari olmaya henuz yakin gorunmuyor ama, bu alanda yakin bir gelecekte, belki yirmi - yirmi bes yila kalmadan, gayet ilginc gelismelerin meydana gelebilecegini ongorebiliriz; ayrica pekala boylesi gelismelerin onunde yahut icinde, yer alabiliriz. Ceyrek yuzyil oncesinin ''dun'' gibi oldugunu dusunebiliyorsak, ceyrek yuzyil sonrasinin, hic de o kadar uzakta olmadigini dusunebiliriz. Dikkat ediliyordur, burada ''Nukleer olmasin, gunes olsun!'' , diyor degilim, Turkiye ve bolge enerji konjonkturun nasil degistigine ve degise-gidecegini vurgulamaya calisiyorum.

* Bu noktada, ''Enerji acigimiz var, hemen nukleer santraller kurmazsak karanlikta kalacagiz'' , yonundeki kokten-nukleerci savin, yukarida sayageldigimiz yanlislari yani sira, bir dorduncu yanlisi ile karsi karsiya gelmis bulunuyoruz.

Dorduncu Bir Yanlis: Yirmi, yirmi bes yil once bugunlere donuk yapilan tahminler de sanki sunca yanilma hic ortaya cikmamis, o arada bolgesel enerji konjonkturunde de hicbir degisme meydana gelmemis gibi, nukleer enerji uretiminin zorunlulugu, ustelik evvelki iskarta sablonlarla savlanmaya devam edilmektedir. Butun aciklayageldigimiz varit, o arada olasi gelismeler; ''enerji aciginin'' ongoruldugunun aksine (bugun icin) ''acik'' cikmadigi bir yana; ileride olusabilecek boylesi bir acigin, ozellikle ulkemizde, yalnizca ve yalnizca ''nukleer enerji uretimi'' yoluyla karsilanabilecegi yolundaki ''akademik savi'' , hem de epeydir alt ust etmis bulunuyor.

Uzatmayalim, ''ulkemizde nukleer enerji uretimi'' , kimi ilgililerin, bilhassa da nukleer tahsil terbiye gormus kimilerinin hala, iyice gecersizlesmis olan ''kelepir formullerle'' savunduklarinin aksine, (gunun kosullarinin dayattigi) bir ''teknik zorunluluk'' olmaktan cikmistir, aslinda, dedigim gibi coktandir da cikmis bulunmaktadir. Kokten-nukleercilerimiz bugun hala, ayrica, arada bolgesel enerji konjonkturunde de hic bir degisme meydana gelmemis gibi, ulkemizde nukleer enerji uretiminin ''teknik bir zorunluluk'' oldugunu, hem de su curuge cikmis formullerle savunuyorlarsa; ellerini vicdanlarina koyup en once, nasil olup da, bugunlere donuk yapilan, macera nitelikli ongoru ve tasarilarda, sunca yanilgiya dusuldugunun, iyice bir hesabini vermelidirler. Bu hesabi (ulkeyi az daha, hem de 1980'lerin baslarindan bu yana, suruklemis olacaklari, hediyesi elli milyar dolar tutarindaki bir maceranin hesabini) onlardan, kimse sormayacak mi, zannediyorlar yoksa? Sunu gercekten cok merak ediyorum: Bu ne menem bir piskinliktir ki Kor kor parmagim gozune..

Enerji talep tahmini bire iki yanlis, Ozkaynakalarimizin enerji talebini karsilamada ustlenecegi payla ilgili tahmin de, en az bire iki yanlis. 1980'lerin baslarindan itibaren bugunlere donuk olarak yuvarlak 10000 MW tutarinda nukleer enerji uretimi tesis etmezsek karanlikta kalacagimiza iliskin tez de, kac yildir artik iyice ortaya ciktigi sekliyle, dolu dolu yanlis. Bolge enerji konjonkturu, hem de kac turlu degismis, degisegidiyor . El insaf, hic ama hic bir sey olmamis gibi, nasil olup da ayni iddiayi zaman icinde kaydirip kaydirip, ciklet gibi usanmadan cigneyebiliyor, resmi, sivil sunca ahaliyi kafaya almaya yeltenebiliyorsunuz, valla pes!

* Sunu da kaydedeyim ki, Turkiye'nin hal-i hazir kurulu gucu, yuvarlak 20000 MW'tir. Ilk, yaklasik 1000 MW gucundeki bir nukleer santral, bugun ongoruldugu gibi, hemen kotarilip, 2005 dolayinda devreye alinabilse, o vakit kurulu olacak yuvarlak 40000 MW'lik bir kapasite icinde kirkta birlik bir yer isgal edecek tir. Kirkta birinse, ''teknik olarak zorunlu olmakligindan'' bahis, abestir. Turkiye, nukleer enerji uretimine halen hic hazir degildir!

Deginmek istedigim, fevkalade onemli bir husus var. Bu hususa, ''ulkemizde nukleer enerji uretiminin gerceklestirilmesinin yerinde olacagina, cesitli nedenlerle ve samimi olarak inananlarin'' , onlarin bu demokratik tavirlarina saygi duyuyor olarak, dikkat etmelerini saglik vermek isterim.

Bu husus sudur. Nukleer enerji uretimi fevkalade zor ve ust bir teknolojik hazirlik, birikim ve ehliyet duzeyi gerektiren bir ugrastir. Turkiye boyle bir duzeyin, hic mi hic yakininda dahi degildir. Kisacasi; Turkiye'de, her sey bir yana, elbette saygi duyacagimiz bir siyasi tavirla ve samimiyetle nukleer enerji uretimini dusleyenler; ulkemizde en once (kisisel ve kurumsal tum iyi niyetli cabalara donuk takdir hislerimiz sakli olarak), ulusal ilk nukleer filizlerimizin uc vermesinden bu yana, aradan gecen kirk yil pratikce heba edildiginden, simdi olmayan ve en az, o da gayet yogun bir on yil gerektirir, ulusal bir nukleer teknoloji ve nukleer uretim sureci hazirligi ve birikimini, talep etmelilerdir.

Bununsa, laboratuvarlarda notronlarla ya da entegro diferansiyel denklemlerle ugrasmanin cok ama cok otesinde ve kolaydan katiyen tasvir edilemeyecek girift mi girift bir karmasalar organizasyonunun insasi oldugunu da, anlamalilardir...

* Bugun icin fevkalade onemsedigim diger bir husus sudur. Ulkemizde, nukleer enerji uretiminin bir ''gerekirlik'' olarak gorulecek olmaktan coktandir ciktigi bir yana; bunun ulkemizin enerji uretim tablosunda bugun icin herhangi bir ''oncelikli kategoriye'' dahil edilebilecegi de, en basta demin acikladigim konjonkturel (yapisal) nedenlerden, bu arada ozellikle hidrolik (su) potansiyelimizin henuz, yuvarlak yuzde sekseninin ''bakir'' duruyor olmasindan dolayi, katiyen iddia edilemeyecektir. Butun bunlarin yani sira; ulkemizin (yillik yaklasik 50 milyar dolarlik bir butceye karsilik) 80 milyar dolari asmis dis borc yuku; beheri 3-4 milyar dolar eden ve (incir ya da gazoz satarak edinemeyecegimize gore), belli ki yine dis borcla temin edilmek durumunda bulunulacak nukleer santrallarin ulkemizde kurulmasinin onunde, zaten muthis bir handikap olarak gozetilmek gerekir.

KOKTEN-NUKLEERCI IKINCI BIR SAV:

Bakin, oysa, nukleer kaynaklarimiz bazinda bir enerji planlamasi dusunmek akilci degildir. Cunku:

1. Ulusal nukleer kaynaklarimizin bulundugu bir vakia ise de; nukleer santralin, o da santrala yerlestirilmeye amade kilinmis nukleer yakiti; birkac milyar dolari bulan ilk yatirim masraflarinin yaninda, yuzde birlik bir yer ancak isgal eder.

2. Turkiye'de mevcut olarak bilinen (yuvarlak 10 bin ton tutarindaki) dogal uranyum gizili, (Keban Barajimiz'in gucundeki) 1000 Megawatlik bir nukleer santrala (otuz yillik) bir isletme omru boyunca, ancak yeter.

3. Ne ki bu uranyum, ham madde olarak cikartildiktan sonra islenip, nukleer yakita donusturulmek uzere, disariya gonderilmek gerekmektedir.

4. Buna karsilik Turkiye'de, ayrica bir ''nukleer yakit tesisi'' kurulmasi da hayaldir. Bes buyuk nukleer santraldan azinin yakitini imal edecek bir ''nukleer yakit tesisi'' , yine dis borcla kurulacak olmasi cabasi, ''rantabl'' (ekonomik acidan olur) dahi, degildir.

5. Demek ki, ulkemizdeki uranyum rezervi, ulusal bir nukleer cizginin benimsenmesinde, ''stratejik bir agirlik'' tasiyor degildir. (Dikkat ediliyordur; nukleer santralda nukleer yakit hic onemsizdir, buna da, ulkemiz eger nukleer enerji uretimine gecerse, ulusal katkilar saglamamizin bir yarari yoktur, diyor degilim; nukleer yakit, hele bunun hammadesi, ulusal bir nukleer felsefenin belirlenmesinde ''stratejik bir onemde'' gozetilemez, diyorum.) O halde, bugunlerde ifade edildigine tanik oldugumuzun tersine, ornegin Gokova linyitlerinde mevcut oldugu, ceyrek yuzyildir bilinen, ama yanmis komur kulundeki yogunlugu ekonomiklik cizgisinin cok cok altinda bulunan uranyuma, hem de stratejik anlamda ulusal bir zenginligimizmis gibi abanmanin hic bir anlami yoktur!

6. Ulkemizin (yaklasik 400 bin ton tutarinda olarak bilinen) gayet zengin bir toryum gizili de vardir. Ne var ki (yakitin bir nukleer santralin portesinde isgal ettigi yerin goreceli olarak hayli geri plandaki onem derecesine iliskin husus sakli olarak) toryum, ''fisil'' (atom cekirdeginin parcalanmasi sonucu nukleer enerji verebilir) degil, ''fertil'' (nukleer enerji saglayacak madde uretebilir) bir maddedir; yani toryum atom cekirdekleri bir nukleer reaktorde enerji uretiminde, dogrudan kullanilamaz.

Bundan once, bir nukleer santralda, son toplamda yillar alacak bir donusturmeyle, fisil olan uranyumun bir izotopunun (uranyum-233) uretilmesine, daha sonra da teknolojik olarak fevkalade kulfetli olan (boyle oldugu icin de kimi nukleer ulkelerde, ornegin ABD'de coktandir stratejik olarak terkedilmis) ve her hal-u karda ancak ''nukleer bir ulkede'' yaptirtilabilecek ''yakit siyirma islemiyle'' (reproses), soz konusu izotopun ayristirilip, daha sonra da ''yakitlastirilmasina'' ihtiyac vardir. Butun bunlar ulkemizdeki toryum gizilini de, hic kuskusuz, ''ulusal bir nukleer stratejinin'' bazi alamayacagimizi isaret etmektedir. Butun bunlari; teknik ayrintinin, kavrayisi bir olcude olsun zorlastiracak olmasi pahasina; ustalarinin, gercekte beynelmilelci papaganlikla malul ve hic bir akademik rasyonelle bagdasmaz fantezi dunyasindan tevarus ettikleri at gozluklerini hala cikartamamis kokten-nukleercilerimizden, oyle ya da boyle etkilenip, samimi nukleer umutlar gelistirebilecek, ozellikle teknik alanlarda calisan ya da yetismekte olan genclerimiz icin, anlatmaya yoneldigim su sirada; Anadolu Ajansi'ndan (21 Haziran 1998), atom enerjisi alaninda devletin en ust kurulusu katinda (ustelik ortada henuz fol yok yumurta yokken), ''Turkiye'nin zengin toryum yataklarinin nukleer santrallarda kullanilabilmesi icin, onumuzdeki birkac yil icinde, trilyonlarca liralik bir yatirimin planlandigini'' afallayarak ogreniyoruz. Ne diyelim, Allah akil fikir ihsan etsin!

Kokten-nukleerci yaklasim, bundan da ibaret degil.

+++ Ikinci Bolumu +++

* Nukleer Muhendis Basbakanlik Atom Enerjisi Komisyonu Nukleer Guvenlik Komitesi ve eski Danisma Kurulu Uyesi , Haziran 1998

























This page hosted by Get your own Free Homepage
1