
İçimizden
biri şair Ramazan
Alp
TürkPartner:
Ramazan
ALP
bize
kendini
nasıl
tanıtır?
1969
yılının
Ramazan
Ayının
23.
günü
-muhtemelen
Kasım
ayı
ortalarına
denk düşüyor-
Adıyaman
ilinin
Gerger
ilçesine bağlı
Ortaca
(Haburman) köyünde
doğmuşum.
Ama
nüfus
kağıdımda
doğum
tarihim
11
Mart
1970
olarak
yazılıdır.
TürkPartner:
Çocukluğunuzdan,
okul
ve
gençlik
yıllarınızdan
biraz
bahseder misiniz?
Çocukluğumun
6-7 yılı
doğduğum
köyde
geçti.
Bizim
oralarda
bir
çocuk
yürümeye
ve
konuşmaya
başladımı
eli
iş tutar
demektir. Bu
yüzden her
taşralı
çocuk
gibi
bende
hayvanları
otlatmaya
götürdüm,
değirmene un
taşıdım,
harmanda
çalıştım,
tarlada
hasat
suladım,
bağa
bahçeye
giderek
anne
ve
babama
yardımcı
olmaya
çalıştım.
Aşiret
çocuğuydum.
Kan davaları
psikolojisini
o
yıllarda
tattım.
1976
yılında
ilkokula
doğduğum
köyde
başladım.
Aynı
yıl
kan
davası
dolayısı
ile
Diyarbakır
ilinin
Çüngüş
ilçesine
göç
ettik.
ilk
orta
ve
lise
tahsilimin
bir
kısmını
o
şirin
ilçede
bittirdim.
Ilkokul
yıllarımda
aileme
yük
olmamak
için bir
yandan
çalışır
bir
yandanda
okula
giderdim. Ayakkabı
boyacılığından
tutunda
lokantalarda
çıraklığa
kadar
bir
çok
işte
çalıştım.
Yaz
tatillerimde
Bursa' da
yaşayan
abimin
yanına
giderek
orada da
çalışırdım.
Ortaokula
başladığımda
babam
bir
dükkan
açarak
ticaretle
uğraşmaya
başlamıştı.
Okul
dönüşü
babamın
yanına
gider
ona
yardım
ederdim
derslerimede
dükkanda
çalışırdım.
1988
yılında
ailecek
Bursa'ya
taşındık.
Lise
son
sınıfı
da Bursa'da
bitirdim. Liseden
sonra
üniversite
sınavını
kazanamayınca
özel
yetenek
sınavlarıyla
öğrenci
alan
Uludağ
Ünüversitesi
Eğitim
Fakültesi
Beden
Eğitimi Öğretmenliği
sınavına
katıldım.
Aynı
zamanda
Ahmet
Vefik
Paşa
Tiyatrosu
Özel
Yetenek
Sınavlarına
da
girdim.
Daha sonra
O
dönemlerede
yürürlükte
olan
LİMME
(Lise
Mezunlarına
Meslek
Edindirme
Projesi)
çerçevesinde
bir
yıl
elektronik
bölümünde
okudum
ertesi
yıl
puanım
Anadolu Ünüversitesi
Açık
Öğretim
Fakültesi'ne
ancak
yetti
ve oraya
devam
ettim.
Sonrasını
sizinde
bildiğiniz
gibi
gurbetçiler
kervanına
katıldım.
TürkPartner:
Gazeteciliği
unuttunuz!
Evet
gazetecilik te
yaptım.
Halen de
gazetecilik
yapıyorum
sayılır.
Gazeteciliğe
Bursa'da
başladım.
Bir gün
'Yeni kurulacak
bir dergiye
muhabir
aranmaktadır'
diye bir ilan
okudum.
Müracaat
ettim
ve
kabul
edildi.
Böylelikle
gazeteciliğe
başlamiş
oldum.
Birkaç röportaj
yaptım.
Daha
sonra
Almanya'ya
gelince ilk yuva bildiğim
Aktüel'de
köşe
yazarlığına
başladım.
Ulusal basın
ve medyada da
ek
iş
olarak
gazetecilik
yaptım.
Ancak
çok
stresli
ve
çok
zaman
harcamak
gerektiği
için
kendi
isteğimle
bundan ayrıldım.
Daha sonra gelen ısrar
ve teklifleride geri çevirdim.
TürkPartner:
Şairliğinizin
yanı
sıra
arastırma
yazılarınızın
olduğu
bir
çok
okuyucumuz tarafından
da
biliniyor. Biraz
o
yazılarınızdan
bahsetseniz.
Ben
aslında
fikir
yazılarına
daha
çok
ağırlık
veriyorum.
Araştırma
yazılarım
çok
azdır.
Onlarda
güncel
konular
ile
ilgili
derlenip
toparlanmış
bilgilerden
oluşmakta.
Ama
şiir
üzerine
yazdığım
yazıları
kastediyorsanız
şöyle
cevaplayabilirim;
şiir
deryasında
edindiğim
izlenimleri
kendi
fikirlerimle
yoğurarak
yazdığım
yazılardır.
TürkPartner:
Şiirlerinizde
cezaevinde
yattığınız
anlaşılıyor.
Yoksa
sizde
şiir
okuduğunuz
içinmi
tutuklandınız?
Hayır,
hayır...
Cezaevine girişim;
Yarı
siyasi,
yarı
delikanlılık
havası
içeren lise yıllarıma
rastlar.
O
yaşlarda
bir
kaç
günde
olsa
cezaevi
hayatını
gördüm.
Çıktıktan
sonrada
üç-dört
aylık
sürgün
hayatı
yaşadım.
Zaman zaman
hayatımın
bu
kesitlerini
içeren
şiirlerim
var.
TürkPartner:
Şiire
nasıl başladınız?
Okumayı
çok
seven
bir
insandım.
Talebelik
yıllarımda
Türk
Edebiyatı'nın
hemen hemen
bütün
hikaye
ve
roman
yazarlarının
eserlerini
büyük
bir
zevkle
okurdum. Daha
ilkokul
5. sınıfta
iken
hikayeler
yazmaya
başlamıştım.
Lise
yıllarım
da
şiirle
tanıştım.
İlk
şiirimi
Divan
Edebiyatı
Şairi
Fuzuli'den
etkilenerek
yazmıştım.
TürkPartner:
Hikayeleriniz
ne
oldu, yarımmı
bıraktınız?
Zaten
ilk
hikayelerimdi.
Acemilik
esinlenme
içiçeydi.
Şiire
başlayınca
hikayeleri
bir
kenara
iterek
yazmaz
oldum.
Artık
şiirle
yatıp
şiirle
kalkar
olmuştum.
TürkPartner:
Her şairin
ilham
aldığı,
anlatmak
istediği
konular
vardır.
Siz
nerelerden
ilham
alıyorsunuz,
şiirlerinizde
hangi
konulara
ağırlık
veriyorsunz.?
Şiirin konusu
içerigi
zaman ve
mekana
göre
değişir.
Tarihlerde de
hep böyle
olmuştur.
Bugün
hiç
bir
şair
çıkıp
İstiklal
Marşı'nı
yazamaz vaya Çanakkle
Şehitliği'ni
yazacak
tarih
yok.
Burdan
hareket
edersek
şiirin
ilhamının
zaman
ve
mekan
içerisinde değiştiğini
hemen
anlarız.
Ben
ilk
şiirlerimde
kendi
hayatımdan
kesitleri
konu edinirdim.
İlham
öyle
geliyordu da
diyebiliriz.
Daha
sonraları
toplumsal
olayları
yazmaya
başladım.
Mesela
'Budur
Hallarım'
şiirinde
bir
dönem
Almanya'da
doruğa
ulaşan
ırkçılık
konusunu
ele
almışımdır.
Veya
'Çocuklarım'
şiirinde
çocuklarım
olmaması na
rağmen
çocuklarımızın
düştüğü
çelişkileri
konu
edinmişimdir.
Ama
şiirlerimin
ana teması
gurbet,
hasret,
özlem
ve
aşktır.
TürkPartner:
Bir
şair
için
en
zor aşamalardan
biri
olan
ilk
şiir
kitabınız
"Dünya'ya
Farklı
Bakış"
yayınlandı.
Biraz
ilk
kitabınızdan
bahsetsek.
Hani
daha
olgunlaşmamış
ham
meyvalar
vardır.
Onları
tatmaya
kalktığımızda
tatları
bir
başkadır.
Ne
tam
acıdır
nede
tam
tatlıdır..
Ben
ilk
şiir
kitabımıda
bu
ham
meyvalara
benzetiyorum.
Henüz
olgunlaşmamış
şiirin
mesajını
tam
olarak algılayamamış
acemi
bir
şairin
ilk
şiir
denemeleri
olarak
değerlendiriyorum.
Elbette
kitabın
içerisinde
bugün
bile
yazamayacağım
çok
güzel
şiirler
var.
O
döneme
damgasını
vuran
'Anam'
şiir
var.
Ancak
hepsini
toplasak
yinede
yetersiz
olduğuma inaniyorum.
TürkPartner:
Anne
üzerine
yazılmış
çok
şiirleriniz
var.
Bunlardan
çoğuda
ödül
almış
şiirler.
Babalar
kıskanıyor!
Baba
teması
üzerine şiirler
yazmıyormusunuz?
Tabiki
yazıyorum.
ilk
kitabım da
bir kaçtane
var
ikinci
kitabımda da
olacak.
ilk
baba
şiirini
cezaevine
düştüğümde
babamın
adliyede ki
hali
karşısında
' Bakma
Sen Kollarımda
ki
Kelepçelere'
şiiriyle
yazmıştım.
'Bir
Adam'
ve
en
son
olarak
'Haberini
Aldım'
şiirleri
baba
şiirlerinin
bir
kaçıdır.
TürkPartner:
Sizce
şiir
nedir?
Niçin
şiir
yazıyorsunuz?
Bence
şiir:
duygu
birikimi
ve
ruh
halinin
yazıya
geçme
biçimidir.
Duygu
birikimimi
ve
ruh
halimi
şiir
ile
yazıya
aktarıyorum.
Bütün
şairler
için aynı
şeyler
geçerli
olsa
gerek.
TürkPartner:
Almanya'da
yayınlanan
çeşitli
şiir
yarışmalarına
katıldığınızı
ve
ödüller aldığınızı
biliyoruz.
Aldığınız
ödüllerden
bahsedebilirmisiniz?
1996
yılında
hasret
ve
gurbet
içerikli
'Anam'
şiiri
ile
Aktüel
dergisinden
birincilik
ödülü,
1997 de
ırkçılık
temasını
işlediğim
'Budur
Hallarım'
şiiriyle ATİB
(Avrupa
Türk
İslam
Birliği) den
birincilik
ödülü,
1998 de
cennet
ülkemizin
ve
insanlarımızın
hallerini
konu
edindiğim
'Memleketim'
şiiriyle
Öztürk
Gazetesi'nden
üçüncülük
ödülü,
yine
1998 de
gurbeti
işlediğim
'Öyle
Bildiğin
Gibi
Değil'
şiiriyle
Arkadaş
Gazetesi'nden
ikincilik
ödülü
ve 1999 da da
hasret,
gurbet
ve
ana
sevgisi
konulu
'Nur
Yüzlüm'
şiiriyle
Birlik
Gazetesi'nden birincilik
ödülü
olmak
üzere
şiir dalında
toplam
5
ödül
aldım.
TürkPartner:
Fotoğraf
dalında ki
ödüllerinizi
saymıyor
musunuz?
Bu
arada
fotoğraf
çalışmalarınız
ne
durumda?
1999
yılında
Baesweiler
Türk
Kültür ve
Sosyal
Derneği'nin
düzenlediği
Türkiye'de
Çekilmiş
Fotograflar
Yarışması'nda
'Akşam
Güneşi'
konulu
fotoğrafımla
üçüncülük
ödülü
aldım.
Katıldığım
bir
başka
yarışmada
ise
ödül alamadım.
Fotoğrafları
hobi
olarak
çekiyorum.
Kendimi
bildim
bileli
güzel
manzaraları
çekerim.
TürkPartner:
Şiir
yazarken
özel
bir
ilgi
gösteriyor
musunuz?
Her
şair
şiirlerine
özel
bir
ilgi
gösterir.
Şiir
duygu
birikimi
ve
ruh
halinin yazıya
geçme
biçimi
olduğuna
göre
şiirde
duygu
ve
ruhun
canlanması
gerekir.
İçi
boş
şiir
hiç
bir
anlam
ifade
etmez.
Şiir
okuyan
okuduğu
şiirde
duygulanmalı,
sevinmeli,
gülümsemeli,
hatta
ağlayabilmelidir.
Bir
bakıma
şiire
Ahmet
Haşim'in
hayal
gücünü Yahya
Kemal'in
duygu
yükünü,
Mehmet
Akif
ve
Necip
Fazıl'in
gerçekçilik
yönünü
az da
olsa
yüklemeyi
becermek
lazım.
Şunu da
unutmamak
gerekir,
her
şairin
bir
ilhamı
vardır
o
geldiğinde
içinde
duyguyu,
hayali
gerçekçiliği
beraberinde
getiriyordur. İlham
şairin
özel
bir
ilgi
gösterme
yükünü
hafifletiyor.
TürkPartner:
Kimlerden
etkilendiniz?
Kimi
örnek
aldınız?
İlk
şiirimde
Divan
Edebiyatı
Şairi
Fuzuli'den
etkilendiğimi
biraz
önce
belirtmiştim.
Edebiyat-i
Cedide
(Servetifünun)
cilerden
Tevfik
Fikret,
Milli
Edebiyat'çılardan
Mehmet
Akif
Ersoy,
Ahmet
Haşim,
Yahya
Kemal
Beyatlı,
Cumhurriyet
Dönemi
Edebiyatı
Garipçiler
ve
İkinci
Yeniler
akımlarının
başlıca
temsilcilerin
den Ahmet
Hamdi Tanpınar,
Cahit
Sitkı
Tarancı,
Orhan
Veli
Kanık,
Necip
Fazıl
Kısakürek,
Nazım
Hikmet,
Cahit
Külebi,
Cemal
Süreyya
Sezai
Karakoç,
Ahmed
Arif
ve
Arif
Nihat
Asya
çokça
okuduğum
şairlerdendir.
Dolayısı
ile
muhakkak
bu
şairlerin
tesirinde
kaldığım
olmuştur.
Ancak
şiir
gün
geçtikçe
kendini
yenilemektedir.
Şimdilerde
yeni
bir
şiir
akımının
varlığını
unutmamak
gerekir.
Artık
kendi
yolumu
bulduğuma
inanıyorum. Ama
beni
en
çok
etkileyen
Halk
Edebiyatı
şairleri
olmasına
rağmen
onlar kadar
kalıcı
şiirler
yazabildiğimi
zannetmiyorum.
TürkPartner:
Neden
Halk
Edebiyatı?
Halk
Edebiyatı;
hiç
bir
edebiyatın
tesirinde
kalmamış,
süslü
kelimelerden arınmış,
yalın,
sade
bir
Türkçeyle
sadece
halkın
sorunlarını
yine
halkın
anlayabileceği
bir
dille
yazan
bir
edbiyattır.
Yani
halkın
kendi
edebiyatıdır.
Zaten
halk
edebiyatı
şairlerine
baktığımız
zaman
yüzyıllar
sonra bile
şiirleri
okunuyor.
Aşık
Veysel,
Yunus
Emre,
Mevlana,
Karacaoğlan,
Köroğlu,
Pir
Sulatn
Abdal
yüzyıllardır
okunuyor
ve
yüzyıllar
boyu
daha
okunacaklarına
inanıyorum.
TürkPartner:
İkinci
kitabınızın
hazırlığı
içerisinde
olduğunuzu
duyduk.
Bize
ikinci
kitabınızla
ilgili
neler
söylemek
istersiniz.
İkinci
kitabımı
yaklaşık
bir
yıldır
bittirdim.
Neredeyse
üçüncü
kitabı da
bitirmek
üzereyim.
Ancak
ikinci
kitabım
henüz
basılmadı.
Malum
Almanya'da yayın
evleri
parmakla
gösterilecek
kadar
azdır.
Bende
Türkiye'den
uzaklardayım.
Bu yüzden
yayın
evleriyle
yakın
ilişkiler
kurmakta
zorluklar yaşıyorum.İlk
kitabım
gibi
kendi
imkanlarımla
da
bastırmak
istemiyorum.
Fırsat
bulur
kendimi
İstanbul
Cağaloğlu'na
atarsam
kitabımı
basacak
bir
yayınevi
bulacağıma
inanıyorum.
TürkPartner:
Türk
Milleti
şiiri ve
şairi
severdi.
Batı
Avrupa
Türkleri´nde de
bu
böyle mi?
Siz
nasıl
düşünüyorsunuz?
Biz
şair
bir milletiz.
Şiir
ve
şaire
olan
sevgimiz
bu
özelliğimizden
kaynaklanmaktadır.
Edindiğim
izlenimler
kadarıyla
Batı
Avrupa
Türkleri az
okumalarına
rağmen
şiire
halen
değer
veriyorlar.
Özellikle
gurbet,
hasret,
memleket,
ana-baba
sevgisi
konulu
şiirleri
okurken
veya
dinlerken
yüreklerinin
liflerine
dokunulduğunu
hissediyorum,
birçoğunun
gözlerinin
nemlediğine
şahit
oluyorum.
Bu
demektirki
şiir
biz
gurbetçilerin
halen
ilgisinde
olan
bir
yazın
türü.
TürkPartner:
Yunus
Emre
sade
arı
Türkçesiyle
Anadoluya
yerleşme
yıllarında
insanlara
yol
göstermiştir.
Bugün
onu
okuyup
anlayabildiğimiz
gibi
hala
ona
ihtiyacımız
var.
Günümüzün
Batı
Avrupalı
Türkçe
yazan
şairleri,
yazarları
bu günleri
sıkıntısı
ve
mutluluğu
ile
daha
sonraki
yıllara
aktarabileceklerine
inanıyormusunuz?
Yarınlara
yeni
umutlar
veriyorlarmı?
Yapılan
çalışmalar,
verilen
eserler
bu
konuda
yeterlimi?
Tıpkı
Anadoluya
yerleşme
yıllarında
ki
gibi
Bugün de
Avrupaya
yerleşme
yıllarını
yaşıyoruz.
Bu
yerleşme
dönemlerinde ki
sıkıntıların
mutlulukların
ilerideki
yıllara
aktarılacağından
hiç
kuşkum
yok.
Zira
Avrupa da
yerleşmeye
çalışan
toplumumuzun
her
alanda
seçkin
kalemlerinin
olduğunu
hepimiz
biliyoruz.
Ancak
şu
anda
çok
eksiklerimiz
bulunmakta.
Mesela
roman, hikaye,
masal,
şiir,
yada
yaşanılan
sıkıntıları
yazan
insanların
yazdıklarını
yayınlayacak
yayınevleri
çok
az.
Dolayısı
ile
bu
sıkıntı
ve
mutlulukların
ilIeriki
yıllara
yansıması
gecikeceğe
benziyor.
TürkPartner:
Batı
Avrupa
Türk
Edebiyatı'nda
şiir
dalında
kendine
bir
yer
bulmaya çalısan
Ramazan
ALP,
günümüz
insanının
yaşadığı
problemler
karşısındaki
durumlar
ile
ilgili
neler
söyler?
Beynimizi
kiraya
verdiğimiz
ideoloji
efsunundan
kurtararak hayata
tarafsız
gözlerle
bakmasını
öğrenmeliyiz.
Gözlüklerimizi
çıkararak
bir
birimizi
sınırsızca
sevmeli,
yüzümüzdeki
maskeleri
söküp
atmalıyız.
Samimi
olmalıyız,
eylemlerimiz
ve
söylemlerimiz
birbiriyle
paralellik
arzetmeli...
Bunları
becerebilirsek
bu
coğrafya da
üstesinden
gelemeyeceğimiz
hiç
bir
sorunun
olacağına
inanmıyorum.
Bunların
yanı
sıra
bu
coğrafyada
yaşayan
diğer
toplumlarla
kaynaşmaya
çalışmalıyız.
Bizler
artık
bu
coğrafyada
misafir
değil, kalıcıyız.
Dün
gurbet
olan
bu
coğrafya
bugün
vatan
olmuştur.
Bunun
için kendi vatanımız
gibi
bir
yandan
haklarımızı
ararken
biryandan da
uyum gösterip
birlikte
yaşamalıyız.
SAYFA
BASI
|