GERCEGIN NERESINDEYIZ?..


"Ben de Kürt kökenli bir Türküm!.. Ve sizin yaklasiminizi paylasiyorum."

Gecenlerde Cagdas Yasami Destekleme Dernegi'nin Almanya'nin Münster kentinde düzenledigi panelin konusu "Atatürk'ün Ulusculuk Anlayisi ve Güneydogu Sorunu" idi.

Yukaridaki sözlerin sahibi olan genc, sakalliydi. Atatürk ve Kemalizm ile ilgili kitaplarimi imzalatmak icin kuyruga girenler arasindaydi.

Münster kücük bir kent. Kentte oturan Türkler'in sayisi pek fazla degil. Dernegin masraflarini karsilamak icin panele giris paraliydi. Ama yaklasik bes yüz kisilik bir kalabalik vardi. Ýclerinde cok sayida din görevlisinin de bulundugu bir kalabalik... Az rastlanir günesli bir havada, bir pazar gününün dört saatini kapali bir salonda geciren insanlar...

Giderek kabugundan cikan, bir araya gelen, sorgulayan bir topluluk.

Kürt kökenli oldugunu sandigim bir izleyici parmagini kaldirdi; "Biraz da Atatürk'ün Kürtler'e verdigi sözden, Izmit konusmasindan söz eder misiniz?

Gecenlerde basörtülü bir ögrenci de benzer bir soru sormustu: "Atatürk Kurtulus Savasi öncesinde Kürtler'e bagimsizlik vaat ederek desteklerini almis. Ama savas sonrasinda bunu unutmus. Dogru mu?"
Dogru degil!.. Bir bagimsizlik sözü yok... Osmanli'nin 1876 Anayasasi'ndan 1921 Anayasasi'na aynen aktarilmis bazi maddeler var. Bunlardan biri de bütün bölgeler icin bir tür "yerinden yönetim" öngörüyor. Yani yerel yönetimlerin yetkilerinin ileri boyutlarda arttirilmasini...

Izmit'teki basin toplantasinda Atatürk'e gelen soru, bu maddenin Kürtler'e uygulanmasiyla ilgili. Atatürk de, Kürtler'in yurdun cesitli yörelerine dagilmis olduklarini animsatiyor. Ama maddenin uygulanmaya konmasiyla Kürtler'in de ayni haktan yararlanacaklarini söylüyor. Ne var ki, 1924 Anayasasi ile birlikte bu madde de tarihe karisiyor. Yani, Genc Türkiye Cumhuriyeti, baska bir yönetim anlayisini tercih ediyor.
Atatürk, yirmi etnik kökenden insani bir "ulusal kimlik" altinda bulusturmaya calismisti. Bu ayni zamanda, ayni topraklar üzerinde yasayan insanlar arasinda bir "biz" duygusunun, bir dayanisma duygusunun yaratilmasi demekti. Ve o olmadan da cagdaslasma olamazdi.

"Ulusal kimlik", örnegin "etnik kimligin karsiti degildi... Etnik kimlikleri de iceren, tüm alt kimliklerin bir tür sentezi idi.

Bir karsilastirmanin izleyiciler acisindan cok aydinlatici oldugunu fark ettim.
Tito, Yugoslavya'nin birligini, etnik farkliliklarin kurumlastirilmasina, kültürel özerklige baglamisti.
Atatürk ise, Türkiye'nin birligini farkliliklarin degil, benzerliklerin kurumsallastirilmasinda aramisti.
Yugoslavya Tito sonrasinda ancak birkac yil dayanabildi. Ayni irktan gelen insanlar kan gölünde boguldu... Hala da kan ve gözyasi dinmis degil...

Türkiye ise hala ayakta... Hem de, yarim yüzyildir süren, icten ve distan tüm yikma cabalarina karsin ayakta...

Baska bir gercek de uyariciydi.
Kuzey Irlanda'daki Katolik-Protestan ayriminin giderek ayrimciliga ve kanli bir savasima dönüsmesinde egitim de rol oynamisti. Iki tarafin okullarinin ve egitimlerinin ayrilmasi da... Üstelik iki taraf da ayni irktan oldugu ve ayni dili konustugu halde!

Rahmet ve saygiyla bir kere daha andigim degerli yazar Ahmet Taner Kislali'nin bu yazisinin, gercekleri carpitanlara en güzel cevap teskil edecegine inaniyorum.

ALI MIRZA
mirza_a@usa.net

1