Official
Web Presentation of
Oktay Ahmed
SAMPLE WORKS
YETİŞME Bir anda durdu. Ayağındaki ayakkabının üzerinde yarım kilo çamurdan pek hoşlanmadı. Cebinden çıkardığı kâğıt mendille sildi. Burnunu temizledi. Yandaki cama bakarak saçlarını ve kravatını yerleştirdi. Hazırdı. Asansörü çağırdı. Lift-boy gülümseyerek selâm verdi. İçeriye girdi. "Otuz altıncı kata, lütfen" dedi. Bulutlar yine yüklenmişti. Tekrar yağacağa benziyordu. İnsanlar ellerinde şemsiyelerle dolanıyorlardı. Biraz ötede, orta yaşlarda bir kadın, yanında şemsiyesi olmadığı için, makyajını bozmak istemediği için, dükkânların bitişiğinden geçiyordu. Sanki yağmurdan orada kurtulacakmış gibi büyük adımlarla ilerliyordu. Caddenin bu tarafında bir dilenci gelen geçene elini uzatıyordu. Kapıya üç kez vurdu. İçeriden olumlu cevap aldıktan sonra, kapıyı yavaşça açtı. Yüzüne ağır bir koku vurdu. Kulakları garip seslerden tırmalandı. Hatırladı. Gençliğinde dedesi ne kadar yalvarıyordu yüzünü böyle bozmaması için. Zavallı adamcağız. Bugün hayatta olsaydı, herhalde ısrarlarına hâlâ devam edecekti. Annesi, eve sabahlara doğru geldiğinden dolayı, sabah namazını kılmasına engel oluyordu. Babası kendisine, henüz dört yaştayken viski içmesini öğretmişti. Şimdi durum değişmişti. Belki de aynı durumdu, ama rollerin paylaşımı bambaşkaydı. Kapıyı tamamen açtığında, içeride masa üstünde oturan genç: -"Hoş geldiniz. Buyurun oturun.", dedi. Hemen işi çaktı. BİBER Bilgisayar önünde oturuyorsun. Monitörde birşeyler çiziyorsun. Yazıya geçiyorsun. Yarattığın kahraman, bir türlü halk kahramanı olamıyor. Hep bilgisayarda kalıyor. Sinirlenip, "delete" tuşuna basıyorsun. Olmuyor. Birkaç kez daha deniyorsun. Silinmiyor. Diskin virüse bulaştığını tahmin etmemene gerek yok. Gereken disketi sürücüye koyuyorsun. Ekrandan bir el çıkıyor ve burnunu çekip, seni Pinokyo'ya çeviriyor. Sivri burnuna şaşkın şaşkın bakıyorsun. Sonradan bunun burun değil, uzun bir cins biber olduğunu görüyorsun. Çekip, annene pişirmesi için veriyorsun. Elinden kayboluyor. "Hay Allah!" diyerek, odana dönüyorsun. Pantolonların darlandığını hissediyorsun. Önde şöyle şişen bir şey var. Utanıyorsun. Tuvalette bunun yine o biber olduğunu anlıyorsun. Annene tekrar vermek üzere, salona çıkıyorsun. Annen biberi tam alacağı anda, kayboluyor. Bir yandan annene şaka yapmadığını söylemeğe çalışıyorsun, öte yandan olaydan şaşkınlığını gizleyemiyorsun. Bilgisayarı kapatıyorsun. Kapanmadan önce ekranda kırmızı biber burunlu Pinokyo beliriyor. Yeniden açıyorsun. Pinokyo yok. DOS'un prompt'u çıkıyor. Windowsıa giriyorsun. Orada da yok. Pinokyo avına başlıyorsun. Tüm dosyaları teker teker arıyorsun. Yok. Tüm bit-map resimleri bakıyorsun. Yine yok. Kapıyorsun bilgisayarı. Tam arkanı dönünce, önünde çıplak bir kız seni yatağa atıyor. Kurtulmağa çalışıyorsun. Ne biçim erkeksin sen de ama! İnsan utanır mı şimdi? Kızla savaşırken biberi tekrar buluyorsun. |
visitors since
April 05, 2001.
All materials
presented here are copyrighted.
© Oktay
Ahmed, 1997-2001. <www.OktayAhmed.com.mk> <Oktay@OktayAhmed.com.mk>