Özge
YATAĞAN
KANUNLARIN
UYGULANMASI
Kanunların
yürürlüğe girmesi kural olarak kanun metninde belirtilen tarihte olur.
Kanun, kanun metninde gösterilen tarihten itibaren uygulanır. Kanunların yürürlüğe
girmelerinden sonra hemen uygulanmalarının gerekli olduğu, bütün pozitif
hukuk sistemlerinde olduğu gibi Türk hukukunda da genel bir esas olarak kabul
edilmektedir.
Bir
kanunda ifade edilen hukuk kurallarının uygulanması, o kuralda soyut biçimdeki
şartlara uygun bir olayın meydana gelmesi halinde, kuraldaki genel esasın özel
olaya naklidir. Yani hukukun uygulanması, genelden özele, soyuttan somuta geçiş
anlamını taşımaktadır. Bu genelden özele, soyuttan somuta geçiş, bir
mantık kuralı olan kıyas ile mümkündür. Mantıksal bir kıyasta biri büyük
diğeri küçük olmak üzere iki önerme vardır ve bu önermelerden bir sonuç
ortaya çıkar. Hukuk kuralı kıyasın büyük önermesini, hukuksal olay ise küçük
önermesini meydana getirir. Sonuçta büyük önermede beyan olunan durumun kıyas
yolu ile özel olaya aktarılmasından ibarettir. Bu mantıksal kıyasa örnek
olarak Medeni Kanun'dan bir maddeyi ele alabiliriz: Medeni Kanun'un 11.
Maddesine göre, evlenme kişiyi reşit kılar. Bir birey 15 yaşında, yani reşit
olmadan, evlenmiştir. Sonuçta bu birey evlenmekle reşit olmuştur. Burada
kanun maddesi büyük önerme,bireyin reşit olmadan evlenmesi de küçük önerme
iken, bu bireyin evlenmekle reşit olması bu önermelerden çıkan sonuçtur.
Soyut
yasaların somut olaylara uygulanması bazı sorunlar doğurabilir. Yasaların
uygulanmasında karşılaşılan sorunlar, kanunların yer yönünden, zaman yönünden
ve anlam yönünden uygulanmasıyla ilgilidir.
KANUNLARIN
YER YÖNÜNDEN UYGULANMASI
Devletin
egemenliği ancak kendi coğrafya sınırları içinde etkili olduğundan,
devletin yasama organı tarafından çıkarılan bir kanunda ancak sınırlı
bulunan o ülkede uygulanır. Devletin kendi ülkesi üzerindeki egemenliği
tekelci nitelikte olduğundan, bu ülke içersinde başka devletlerin kanunlarının
uygulanmaması da egemenlik anlayışının bir sonucu olarak görülebilir.
Fakat bu düşünce mutlak bir biçimde kabul edilirse, devletin kendi vatandaşlarının
menfaatlerini yeteri kadar koruyamaması gibi bir durum hasıl olur. Kanunların
uygulanmasında iki prensip yan yana hüküm sürer: Kanunların yerselliği
prensibi ve kanunların kişiselliği prensibi. Kanunların yerselliği,
kanunların ülke sınırları içinde uygulanmasıdır. Kanunların kişiselliği
ise bazı durumlarda ülkede yabancı kanunların uygulanmasıdır. Yasaların
yerselliği ve kişiselliği ilkesi her zaman salt biçimde uygulanamaz.
Yersellik ilkesi salt olarak uygulandığında bireyin sahip olduğu bazı
hakların kaybolması tehlikesi ortaya çıkar. Diğer yandan kişisellik
ilkesinin salt olarak uygulanması ise devletin egemenliğini etkiler. Bu
nedenle günümüz hukukunda her iki ilke yan yana bulunmakta ve hukukun kollarına
göre değişik uygulamalar göstermektedir. Ancak yersellik ilkesinin
uygulamada daha etkili olduğu dikkati çekmektedir. Özel hukuk ilişkilerinde
bir ülkede yaşayan yabancıya kendi hukukunun uygulanması durumu , söz
konusu kanun, milli kanunun kamu düzeni ile ilgili hükümlerine ters düşmediği
takdirde görülebilmektedir. Buna karşı gayrimenkul hukuku, usul hukuku ve
vergi hukuku konularında yersellik esasının genelde geçerli olduğu anlaşılmaktadır.
Ceza hukukunun temel ilkesi de yerselliktir. Bir ülkede suç işleyen kişiye,
kim olursa olsun, o ülkenin kanunu uygulanır. Bir yabancı Türkiye'de işlediği
suçtan dolayı, Türkiye dışında mahkum edilmiş olsa da Türkiye'de yeniden
yargılanır. Buna karşılık Türk devletinin kişiliğine karşı bir Türk
veya yabancı tarafından, yabancı bir ülkede suç işlenmesi halinde de Türk
Ceza Kanunu uygulanır.
Hangi
ilkenin uygulanacağı konusunda ortaya çıkacak uyuşmazlıkların
giderilmesi, bir yandan devletler hukukunu, bir yandan da uluslar arası özel
hukuku ilgilendirmektedir. Dolayısıyla çıkacak uyuşmazlıklar devletler
hukuku hükümlerine ve uluslar arası anlaşmalara göre çözümlenir.
Özgül
TATAROĞLU
YASALARIN
ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI
Yasanın
ne zaman yürürlüğe gireceği genellikle Resmi Gazete ile yayınlanan
metninin sondan bir önceki maddesinde açıklanır. Kural olarak yasalar Resmi
Gazete ile yayımlandıkları tarihten sonra yürürlüğe girerler. Bir yasanın
hangi tarihten itibaren uygulanmaya başlayacağı kendi metninde yazılı değilse
o yasa; Resmi Gazete ile yayımını işleyen günden başlayarak 45 günün geçmesiyle
yürürlüğe girer. (Kanunların sureti neşir ilanı ve meriyet tarihleri hakkındaki
23.05.1928 tarihli ve 1322 sayılı kanun, madde: 3)
Yasanın
hemen yürürlüğe girmesi yararlı görülmeyebilir. Özellikle yasanın
ilgili bulunduğu alanda çalışan kişi ve kuruluşların bu yasa konusunda
bilgi edinmeleri ve durumlarını bu yeni yasaya uydurmaları için az veya çok
bir süreye gereksinme duyacakları düşünülerek, yürürlüğe giriş uygun
bir tarihe atılabilir. Bazen de bir yasanın yürürlüğe girmesi, onunla
ilgili bir tüzüğün çıkarılması veya bir kuruluşun çalışmaya başlaması
gibi nedenlerle daha sonraki bir tarihe bırakılabilir.
Belirli
bir alandaki hukuki ilişkileri düzenlemek amacıyla bir yasa çıkarıldıktan
sonra, bu yasa yürürlükte kaldığı süre içinde kural olarak aynı alanda
geçerli olacak ikinci bir yasanın yapılmasına gidilmez. Ancak önceki yasanın
yetersiz kalması olasılığında, duruma göre ya eski yasa bütünüyle yürürlükten
kaldırılarak yerine yeni bir yasa çıkarılır, veya yalnızca bazı hükümlerinin
değiştirilmesi yoluna gidilir, ya da eski yasanın yetersiz kaldığı
konularda yeni bir yasa çıkarılmasına gerek duyulur. Bazen de eski yasanın
yetersiz kalan madde veya maddeleri genişletilerek o alanda duyulan eksiklik
giderilebilmektedir.
Bir
hukukî soruna doğrudan uygulanabilecek nitelikte birden çok yasa hükmünün
bulunması olasılığında, bunlardan hangisinin uygulanması gerekeceği
duraksama yaratabilir. Nitekim uygulamada rastlanan diğer bir durumda, iki ayrı
alanda geçerli yasaların bazı hükümlerinin, aynı konuyu birbirinden farklı
düzenlemiş olmalarıdır. Örneğin, Borçlar Kanunu'nun 340. Maddesinde; süresi
belli olmayan hizmet akitlerinin bozulmasında bildirim öneli en çok iki hafta
olarak öngörülmüş iken; 1475 sayılı İş Kanunu'nun 13. Maddesindeki bu
önel, en az iki ve hizmet süresi arttıkça, dört, altı ve sekiz hafta biçiminde
artan miktarlarda yer almıştır.
KANUNLARIN YÜRÜRLÜĞE
GİRMESİ
Kanunlar,
yetkili organlarca usûlüne uygun olarak kabul edilen, cumhurbaşkanı tarafından
onaylanan ve Resmi Gazetede yayınlanan, uyulması zorunlu olan genel ve daimi
nitelikte hukuk kurallarıdır. Kanunlar kural olarak yürürlükte bulundukları
sürece uygulanırlar.
Anayasa;
kanunların, tüzük ve yönetmelikler gibi diğer yazılı hukuk kurallarının
yayımlanmasını bildirmektedir. Bilgi edinimlerini sağlayacak olan yayımlama,
yazılı hukuk kurallarının yürürlüğe girebilmeleri için şarttır.
Kanunların
ne zaman yürürlüğe gireceği kanun metninde açıkça belirtilebilir ya da
belirtilmeyebilir. Bu sorun, 23.05.1928 gün ve 1322 sayılı kanunun 2. maddesi
ile çözümlenmiştir. Kanunda açık hükmün bulunduğu durumlarda ne yapılacağı
daha önce açıklanmıştır.
Kanunun
yürürlüğe gireceği tarih hakkında o kanunda hiçbir hükmün mevcut olmadığı
durumlarda, 1322 sayılı kanunun 3. Maddesine göre Resmi Gazetede yayını
izleyen günden başlayarak 45 gün sonra yürürlüğe girer.
Bazı
kanunlar çok uzun olmalarından dolayı bir günde yayımlanamazlar. Bu
durumda, yayım keyfiyetinin en geç dört günde bitirilmesi gerekir. Yürürlük
tarihini tayin bakımından kanunun en son hükmünün yayımlandığı günden
itibaren , 45 günlük müddetin hesaplanması gerekir.[1]
Tüzük ve yönetmelikler hakkında da aynı esaslar uygulanır.
Elçin
COŞKUNER
&
Özge
TÜLÜ
KANUNLARIN
YÜRÜRLÜKTEN KALKMASI
Yasaların
ve belli maddelerin yürürlükten kaldırılması çeşitli biçimlerde
olabilir. Yasalar <<açıkça>> yürürlükten kaldırılabileceği
gibi, <<üstü kapalı>> bir biçimde de yürürlükten kaldırılabilir.
1)
Açıkça Kaldırma:
Yasaların veya belli hükümlerinin açıkça yürürlükten kaldırılmaları
çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilir.
a)
Yasa koyucu, bir yasanın yürürlükte kalacağı süreyi açıkça
belirtebilir. Bu gibi durumlarda, yasada ileri sürülen sürenin dolması veya
belli bir tarihe ulaşması durumunda yasa, herhangi bir işleme gerek kalmadan
yürürlükten kalkar. Örneğin bütçe kanunları bir yıllık kanunlardır ve
bu bir anayasa hükmüdür. (Madde 161) Bunun yanında, Türk parasının kıymetinin
korunması hakkındaki kanunun 3. Maddesinde şu hüküm vardır: "Bu kanun
neşri tarihinden itibaren üç sene müddetle muteberdir." Bu kanun çeşitli
tarihlerde çıkarılan yasalarla yürürlük süresi uzatılmıştır.
b)
Sonradan yürürlüğe giren yasa, açıkça kendinden önce çıkarılmış
olan bir yasayı yürürlükten kaldırabilir. Medeni Kanunun Tatbiki Hakkındaki
Kanunun 43. Maddesinde "Mecelle mülgadır" hükmü bulunmaktadır. Bu
hüküm 4 Ekim 1926 tarihinden itibaren Mecellenin yürürlükten kaldırılmış
olduğunu gösterir. Bir başka örnekte; 26.6.1972 gün ve 1598 sayılı Mali
Denge Vergisi Kanunu, 5.1.1961 gün ve 223 sayılı yasa ile 27.7.1967 gün ve
930 sayılı yasayı yürürlükten kaldırmıştır.
Yeni
kanunla eski kanunun bütünü değil bir maddesi de yürürlükten kaldırılabilir.
Örneğin Türk Medeni Kanununun olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı ile
ilgili 639. Maddesi 1954 yılında çıkarılan 6333 sayılı kanunla yürürlükten
kaldırılmış ve 639. Madde kanun koyucu tarafından yeni bir biçimde düzenlenmiştir.
Bu şekilde bir kanun maddesinin yürürlükten kaldırılmasına "değişiklik
yapma yoluyla" yürürlükten kaldırma denir.
c) Anayasa Mahkemesi,
Anayasaya aykırılık nedeni ile yasayı
tüm olarak veya bazı maddelerini iptal edebilir. Bu gibi durumlarda yasa veya
bazı hükümleri yürürlükten kalkar. Anayasa Mahkemesi, bir anayasanın
iptali yolu ile derhal yürürlükten kaldırılmasının doğuracağı sakıncaları
önlemek için, iptal edilen yasanın kalkmasını daha ilerki bir tarihe bırakabilir.
Örneğin 1921 yılında çıkarılan Düğünlerde İsrafın Yasaklanması
Kanunu, Anayasa Mahkemesince 1966 yılında iptal edilmiş ve böylece yürürlüğünü
yitirmiştir.
2) Üstü Kapalı Kaldırma: Sonradan çıkarılan yasa kendisinden önce çıkmış olan yasayı veya bazı hükümlerini üstü kapalı bir biçimde yürürlükten kaldırabilir. Bunun için, genel olarak bu yasaya aykırı olan eski yasanın hükümlerinin kaldırıldığını, ilke olarak kabul etmek gerekir. Bu durumda hangi hükmün yürürlükte, hangisinin kalmış olduğunu kestirmek uygulamada pek kolay olmamaktadır. Sorunun açıklığa kavuşturulmasında öğretinin ve yargı içtihatlarının katkıları büyüktür.
Üstü
kapalı kaldırmada, daima iki yasanın hükmü arasında bir çelişme bulunmalıdır.
Bunun yanında sorunu çözümlerken, yasaların, genel veya özel nitelikte
olduklarının da dikkate alınması gerekir.
Üstü
kapalı kaldırmada dört çözüm yolu geçerlidir:
a)
Önceki ve sonraki yasaların genel nitelikte olması halinde sonraki yasa
önceki yasanın kendisine aykırı olan hükümlerini yürürlükten kaldırır.
b)
Önceki yasa genel, sonraki yasa özel nitelikte ise, sonraki yasa kendi alanına
giren konularda, genel yasayı yürürlükten kaldırır.
c)
Her iki kanunda özel nitelikte ise, sonraki özel kanunun eski özel kanun hükmünü
yürürlükten kaldırdığı benimsenmelidir.
Elçin
COŞKUNER
&
Özge
TÜLÜ
d)
Önceki yasa özel, sonraki yasa genel ise, önceki özel kanunun geçerli sayılması
gerekir. Ancak bu ilkenin her durumda geçerli olması söz konusu olamaz. Bu
halde en uygun çözüm kanun koyucunun iradesinin araştırılması yoluyla
bulunabilir.
Bu
vesile ile aynı kanunda yer alan özel ve genel hükümlerin uygulanmasında önceliğin
nasıl saptanması gerektiği üzerinde durulabilir. Bu konuda ilke, kanunda, örneğin
Medeni Kanunda bulunan özel hükmün genel hükme tercih edilmesi ve öncelikle
uygulanmasıdır. Bunun nedeni kanun koyucunun somut durumun ve olayın özelliklerini
dikkate alarak çıkardığı özel kuralın hayatın ihtiyaçlarına daha iyi
cevap verdiği varsayımıdır. Eğer olayla ilgili özel bir kural yoksa, hâkim
çözümü genel kural çerçevesinde aramak durumunda bulunacaktır.
Bunların
yanında kanun gücünde kararnameleri, tüzükleri ve yönetmelikleri incelemek
gerekirse:
v
Normlar hiyerarşisinde daha üst durumda bulunan kanun ile kanun hükmünde
kararname hükmü arasında bir aykırılık veya çelişki olursa, üstün
normun uygulanması gerekir. Ancak ülkemizde kanunların ve kanun hükmünde
kararnamelerin Anayasaya uygunluğu Anayasa Mahkemesince denetlendiğine göre,
lex superior esasının uygulamada anayasaya, kanuna ve kanun hükmünde
kararnameye aykırı tüzük ve yönetmelikler bakımından geçerli olacağı söylenebilir.
Anayasa Mahkemesi de kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM içtüzüğünün
anayasaya uygunluğunu denetlerken lex superior'le ilgili bir uygulamayı gerçekleştirmektedir.
v
Tüzüklerin kanuna aykırı olup olmadığının denetiminin Danıştay
tarafından yapılması öngörülmüştür. 2575 sayılı ve 20 Ocak 1982 yayın
tarihli Danıştay Kanununun 24. maddesi (a) bendine göre, Bakanlar Kurulu
kararlarına karşı açılacak iptal davalarına bakmak Danıştayın görevidir.
Tüzükler, Anayasanın 115. Maddesine göre, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarıldığına
göre, idari işlem olan tüzüğün iptali ile ilgili davaların Danıştayda görülmesi
gerekir.
v
Yönetmeliklerin kanuna ve tüzüğe uygun olup olmadığı ile ilgili
denetimin nasıl yapılacağı da 2575 sayılı ve 20 Ocak 1982 yayın tarihli
Danıştay Kanununun 24. maddesi (b) bendinde gösterilmiştir. Buna göre,
"ülke çapında" uygulanmak üzere çıkarılacak yönetmeliklere karşı
açılacak iptal davalarına Danıştayın bakması gereklidir. Buna karşı,
"ülke çapında uygulanma niteliğini" taşımayan yönetmeliklerle
ilgili iptal davalarının 2576 sayılı ve 20 Ocak 1982 yayın tarihli "Bölge
İdare Mahkemeleri İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemeleri Kuruluşu ve Görevleri
hakkında" kanun gereğince idare mahkemelerince görülmesi gereklidir.
Bunlar da birer idari işlemdir.
Önceki
yasayı ya da sonraki yasayı saptarken, yasanın yasama organı tarafından
kabul edildiği tarih esas alınmalıdır. T.B. Balta'nın belirttiği gibi
<<çünkü kanun Meclis iradesinin mahsulüdür>>[1]
Önceki ve sonraki yasayı saptamak için << yürürlüğe giriş tarihine
bakmak gerektiği>> de ileri sürülmüştür.[2]
Bu görüşe, Anayasa Mahkemesinin kararında da rastlamak mümkündür.[3]
Üçüncü bir görüşe göre, yasanın anılmasında , << Cumhurbaşkanı
tarafından yayımlanmak üzere imzalandığı tarih>> esas alınmalıdır.[4]
Anayasa
Tarafından Üstü Kapalı Kaldırma:
Üstü
kapalı kaldırma anayasa açısından da ele alınmalıdır. Sonradan çıkarılan
Anayasa, kendinden önce çıkarılmış olan ve kendi ile çelişme durumunda
olan bir yasayı ortadan kaldırır mı? Bu
soruya ilk başta olumlu cevap vermek mümkündür. Anayasa bir yasadır ve
kendisi ile çelişen yasaları üstü kapalı bir şekilde ortadan kaldırır
denilebilir.[5]
Anayasa,
kendisinden önce çıkarılmış bir yasa ile çelişme durumunda olabileceği
gibi, kendisinden sonra çıkartılan bir yasa ile de çelişme durumunda
olabilir. Her ikisi arasında fark olmamalıdır. Her iki halde, bir yasanın
anayasaya aykırı olup olmadığını saptama görevi Anayasa Mahkemesine
verilmiştir, diğer yargı yerlerinin bu alandaki yetkileri çok sınırlıdır.
Yasaların Anayasaya aykırılığını gerek iptal davası, gerek itiraz yolu
ile sağlayan bir sistemde, yasaların üstü kapalı bir biçimde Anayasa tarafından
kaldırılabileceği kabul edilemez.[6]
Bu gibi durumlarda, ancak yasaların Anayasaya aykırılığı ileri sürülebilir.
Kaldırılan Yasanın Etkisini Sürdürmesi
Yürürlükten
kalkan yasa, yeni yasa döneminde ortaya çıkan olay ve ilişkilere uygulanmaz.
Bu kuralın istisnası, bazı durumlarda, yürürlükten kalkan bir yasanın,
kendi yürürlük döneminde kazanılmış olan haklara ve durumlara uygulanmaya
devam edilmesidir. Başka bir deyişle, eski yasa, yeni yasa döneminde de
etkisini sürdürür. Bu durum, <<kazanılmış haklar >> için söz
konusudur. Buna karşılık kazanılmış hak niteliğine ulaşmamış, <<
beklenen hak >> niteliğinde olanlara yeni yasa uygulanır. Örneğin eski
yasa döneminde evlenen kimsenin birbirlerine mirasçılıkları, <<
beklenen hak >> niteliğindedir. Bunların mirasla ilgili durumları, yeni
yasaya göre saptanır.
Kazanılmış hakların ve durumların yeni yasa döneminde de eski
yasaya tabi olmaya devam etmesi, yeni yasanın kamu düzeni ve genel ahlaka
dayanan esasları ile çatışmamasına bağlıdır. Çatışma durumunda yeni
yasa uygulanır.
Onur
YILDIZ
&
Barış
ADALAN
KANUNLARIN
GEÇMİŞE DOKUNMASI DURUMU
Kanunların
geçmişe dokunup dokunmaması durumu hukukun karmaşık sorunlarından birini
oluşturur. Kimi hukukçular böyle bir ifadenin yanlış olduğunu ve bunun
yerine "kanunların derhal etkili
olması" deyiminin daha doğru olacağını belirtmektedirler.
Gerek
özel hukuk, gerekse kamu hukuku alanında olsun, kanunlar yürürlüğe girdikleri andan itibaren etkilerini meydana
getirirler. Ancak devamlılık gösteren ilişkilerde (dava, evlilik) eski
kanun zamanında meydana gelmiş ve tamamlanmış durumlar, eski kanuna tâbi
olurlar. Bu durum yeni kanunun geçmişe dokunduğunu değil, derhal etkili olduğunu
ifade eder çünkü, yürürlükte bulunan bir kanuna göre yapılan işlemler
daha sonra çıkarılan bir kanuna dayanarak geçersiz sayılırsa hukuka olan
inanç ve güven sarsılır. Bununla ilgili olarak Anayasa'nın 38. Maddesinin
1. Fıkrasında şu hüküm yer alır:
"Kimse,
işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden
dolayı cezalandırılamaz, kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için
konulmuş olan cezadan daha ağır ceza verilemez"
Aynı
ilke, Türk Ceza Kanunu'nun 2. Maddesinde de bulunmaktadır:
"İşlendiği
zaman kanuna göre cürüm (suç) veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı
kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya
kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle
bir ceza hükmolunmuşsa icrası veya kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşrolunan
(yayımlanan) kanunun hükümleri
birbirinden farklı ise, failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur"
Kanunların
geçmişe dokunup dokunmaması durumu ceza hukuku ve yargılama hukuku alanlarında
şöyledir:
Ceza
hukukunda, işlendiği
zaman suç olup da yeni kanunun suç saymadığı fiillere ceza verilmemesi
esastır. Bu durumda yeni kanun geçmişe dokunacaktır. Buna ek olarak, yeni
kanun suçluya daha ağır hükümler koymuşsa suçlu lehine olan eski kanun hükümleri
uygulanır. Yani burada, hangi hükmün sanık lehine olup olmadığı esastır.
Yeni kanun daha hafif bir ceza içeriyorsa geçmişe dokunacak, değilse
dokunmayacaktır.
Yargılama
hukuku alanında, yeni kanunun yürürlüğe girmesinden önce açılan
davalara da kural olarak yeni kanun uygulanır çünkü, yargılama usulü
kanunları gerçeği saptama, haklıyı arama ve bulma bakımından önem taşırlar.
Yeni kanunların bu amacı eskilerine göre daha iyi sağlayacağı varsayılır,
bu yüzden de yargılama hukuku kanunlarının geçmişe dokunması kabul edilmiştir.
Yargılama hukuku kuralları "derhal etkilidir".
Kanunların geçmişe dokunması durumu özel hukuk ve kamu hukuku alanında
ayrı ayrı incelenebilir:
A-Özel
Hukuk Alanında
Hukuka
karşı güveni sağlamak ve kanun koyucunun keyfi hareketlerine manî olmak için,
teorik olarak kanunların geçmişe dokunmaması esası kabul edilmiştir. Bunun
anlamı, bir kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten sonraki olaylara uygulanabilir olmasıdır. Örneğin, Medeni
Kanunun yürürlüğe girmesinden önce imam nikahıyla evlenmiş bir çiftin
nikahı Medeni Kanunun kabulünden sonra da geçerlidir çünkü, imam nikahının
geçersizliği konusunda Medeni Hukuk'tan önceki hukukta bir hüküm yoktur.
Kanunların
geçmişe dokunması durumunun bazı istisnaları vardır. Bunların en önemlileri,
kamu düzeni ve genel ahlakın korunması ile ilgili durumlardır. Örneğin,
yeni yasanın getirdiği "hizmet sözleşmesinin 10 yılı geçen kısmı işçiyi
bağlamaz" kuralı kamu düzenini ilgilendirdiğinden, eski hukuk döneminde
yapılmış olan sözleşmelere de uygulanır. Ayrıca aşırı cezâi şartın[7]
indirilmesine ilişkin hükümler de geçmişe dokunurlar.
B-
Kamu Hukuku Alanında
Kamu
hukuku alanında da genel kural kanunların
geçmişe dokunmamasıdır. Ancak eski kanun zamanında olmuş bir olayın
yeni kanun zamanında meydana gelecek sonuçları, bu yeni kanuna tâbidir.
KAYNAKLAR
·
Akı, Erol,
Hukukun Temel Kavramları
·
Anayasa
Mahkemeleri Kararlar Dergisi, Sayı:4
·
Balta, T.B., Kısa
İdare Hukuku, 1962
·
Bilge, Necip:
Hukuk Başlangıcı, 1999
·
Duran, L.,
"Mahkeme Kararları Kroniği", İstanbul Hukuk fakültesi Mecmuası,
cilt XXX, sayı 3-4, 1964
·
Göğer, E.,
Hukuk Başlangıcı
·
Gözübüyük,
A. Şeref, Hukuka Giriş ve Hukukun
Temel Kavramları,
·
Güriz, Adnan,
Hukuk Başlangıcı, 1986
·
Teziç, E., Türkiye'de
1961 Anayasasına göre Kanun Kavramı, 1972
[1] T.B. Balta, Kısa İdare Hukuku, 1962 s.68
[2] E. Göğer, Hukuk Başlangıcı, s.68
[3] Anayasa Mahkemeleri Kararlar Dergisi, sayı 4, s.90
[4] E. Teziç, Türkiye'de 1961 Anayasasına göre Kanun Kavramı, 1972, s.158
[5] E. Teziç, Türkiye'de 1961 Anayasasına göre Kanun Kavramı, 1972, s.158
[6] L. Duran, "Mahkeme Kararları Kroniği", İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, cilt XXX, sayı 3-4, s.992 (1964)
[7] Bir borcun zamanında yerine getirilmemesi halinde ödenmek üzere bir miktar para kararlaştırılmasına cezâi şart adı verilmektedir. Örneğin satıcı malı teslim etmezse, müteahhit evi zamanında inşa etmezse, toptan veya her geçen gün için bir miktar para ödenmesi kabul edilebilir. Kararlaştırılan ceza (para) miktarı aşırı olursa hakim bunu normal hadde indirebilir.
[1] 1322 sayılı kanun, kendisinin ne zaman yürürlüğe gireceğini belli etmemiştir. Bu kanundan önce 18.05.1327 (1913) tarihli Kavanin ve Nizamatin Usul-i Neşir ve İlanı Hakkındaki Kanun yürürlükte idi. Bu kanunun 4. maddesinde de bu gibi hallerde kanunun neşir tarihinden itibaren 60 gün sonra yürürlüğe girmesi kabul edildiğine göre 1322 sayılı kanunun yayınından 60 gün sonra yürürlüğe girmiş olması gerekir.