Nükleer enerjiye alternatif olarak sunulan kaynakların maliyetleri çok ucuz
19 Temmuz 1998 - Cumhuriyet
SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU
SUNUŞ Türkiye'de, son zamanlarda nükleer santrallar kurulması konusu yeniden
ve ağırlıklı biçimde gündeme getirildi. Ülkemizde, çevreyi kirletmeyen,
yenilenebilir enerji kaynakları kullanılacak yerde, dışa bağımlı, milli
zenginliklerimizi alıp götüren, üstelik de çevreyi inanılmaz biçimde
kirletip insan hayatını tehdit eden enerji kaynaklarına ağırlık veriliyor.
Hem de ne için. Türkiye'nin enerji politikası, ceplerini doldurmaktan
göbekleri iyice şişmiş, bir avuç egemene yarasın diye. Öte yandan
vatansever, ülkesini, ülkesinin insanlarını seven bir avuç bilim adamı da bu
enerji egemenlerine karşı bayrak açmış durumdalar. Bunlardan birisi de
Kocaeli Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Tanay Sıdkı Uyar. Bize,
yenilenebilir enerji kaynaklarının maliyetlerinin nasıl ucuz olduğunu,
ülkeyi dışa bağımlılıktan kurtarmanın yanı sıra çevreyi de koruyacaklarını
anlattı.
Türkiye'de nükleer enerjiye yönelinmesi çok gündemde. Siz, nükleer enerjinin
Türkiye'ye yarar sağlayacağına inanıyor musunuz?
- Ülkemizde, enerji sektöründe karar verme süreçlerinin etkinliği kamuda
çalışan bürokratların gelişkinliğine ve özel sektör kuruluşlarının
çıkarlarına bağlı olarak değişmektedir. Enerji sektörüne ilişkin kararlar
verilirken ülkemizin mevcut enerji sisteminin dinamizminin kavranması
yaşamsal önemdedir. Ülkemizin enerji sistemi ve enerji sağladığı ekonomik
yapı tam anlamıyla tanınmadan alınan kararlar, ülkemizi uzun vadeli
sıkıntılara sokacaktır. Diğer ülkelerin kendi verileriyle kendileri için en
elverişli bularak aldığı kararların ülkemize uygulanması çabaları da
ekonomimize büyük darbeler vuracaktır. Bunun en yakın örneklerini nükleer
santral kurma ve ülkemizi uzun vadeli olarak doğalgaza bağımlı hale getirme
kararlarında görmekteyiz. Tüm OECD ülkelerinde uzun dönemli enerji planlama
çalışmaları kamu eliyle yapılmakta ve tüm özel sektör etkinlikleri o ülke
için en yararlı bulunan çerçevede kamu eliyle denetlenmektedir. Özel
firmaların kendi kârlarını en üst düzeyde geliştirmek için çaba harcamaları
doğaldır. Çevre Bakanlığı'nın henüz fark etmediği bir önlemi kendilerine
maliyet getireceği düşüncesiyle bilseler de söylememeleri, serbest piyasanın
bir gereğidir. Rakipleriyle yarışma durumunda olan bir şirketin gelecek
kuşakları düşünmesi ve bunu üretiminde dikkate alması, şirketin iflasıyla
sonuçlanabilir. Bu gerçekler nedeniyle özel ve kamu sektöründe çalışanlar da
dahil olmak üzere bir ülkede yaşayan tüm insanların ve gelecek kuşakların
çıkarlarının korunması için bir kamu iradesi gerekiyor. Gelecek kuşaklar
kendisini korusun, demek yeterli olmuyor. Bugün alacağımız yanlış kararlar,
gelecek kuşakların temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama özgürlüğünü
ellerinden almaktadır.
Peki, serbest rekabet esasları ile yönetilen ülkelerde durum nasıl?
- Ekonomileri serbest rekabet esasları ile yönetilen ülkelerde antitekel
yasalarının varlığının yanı sıra kullanılacak enerji teknolojilerinin
seçimi, yerel ve merkezi kamu kuruluşlarınca konulan kısıtlar ve yapılan
yönlendirmeler altında gerçekleşiyor. Ülkede yaşayan tüm insanlar için var
olan kamu görevlilerinin işi yapabilmeleri için, konuyla ilgili tüm
bilgilere anında ulaşabilmeleri ve bu bilgileri sistemli olarak
değerlendirebilecek bilgisayar altyapısına sahip olmaları gerekiyor. Enerji
sektörüne ilişkin karar seçenekleri üretilirken yerel yöneticilerin, sivil
tolum temsilcilerinin, meslek odalarının, sendikaların, sanayicilerin,
üniversitelerin, esnaf örgütlerinin bilgi birikimi, beklenti ve talepleri
değerlendirme kapsamına alınmalıdır. İlgili tüm birey ve kuruluşların
temsilcilerinin değerlendirme ve karar verme süreçlerine katılımının
sağlanması bir lütuf değil, sorunların doğru tanımlanabilmesi ve tanımlanan
sorunlara uygulanabilir çözümler bulunması için bir zorunluluktur.
Günümüzde enerji ve çevre politikalarının ekonomik etkileri konusunda bir
MARKAL modeli geliştiriliyor. MARKAL modelini bize anlatır mısınız?
- Enerji sistem analizcileri, 1970'li yılların ortalarından başlayarak
enerji politikalarının oluşturulmasına katkıda bulunmak amacıyla enerji
sistemlerindeki etkileşimlerin karmaşıklığını temsil etmek üzere modeller
kullanmışlardır. 1980'li yılların ortalarından itibaren yükselen bilinç,
enerji politikalarının çevresel etkilerinin değerlendirilmesini gerekli hale
getirdi. Bugün, iç içe giren enerji-çevre politikalarının ekonomik
etkilerine, karar vericiler tarafından 1990'lı yıllarda daha yoğun ilgi
duyulmaya başlandı. MARKAL modeli, bu giderek büyüyen gereksinimleri
karşılamak üzere geliştiriliyor. MARKAL, farklı teknolojik seçeneklere,
emisyon kısıtlamalarına ve politika senaryolarına orta ve uzun dönemli
tepkileri irdelemek için kullanılan ve en düşük maliyetli çözümleri arayan
bir enerji-çevre sistem planlama modelidir. MARKAL, 1970'li yılların sonunda
Uluslararası Enerji Ajansı işbirliği çalışmalarının bir parçası olarak
ABD'de Brookhaven Ulusal Laboratuvarı ve Almanya'da KFA Julich'de
Bu modelin tüm dünyada yaygın kullanıma girmesinin nedenleri nedir?
- Bunun en önemli nedenleri şöyle sıralanabilir:
* Model sisteminin kurulması ve çalıştırılmasının maliyetinin düşüklüğü,
* MARKAL-MACRO'nun enerji, çevre ve ekonomik konuları entegre eden
benzerlerine göre en geniş kapsamlı model oluşu,
* Modelin kullanıcı dostu MUSS (MARKAL Kullanıcısı Destek Sistemi) analiz
kabuğunun getirdiği kullanım kolaylıkları.
Uluslararası Enerji Ajansı katılımcıları tarafından MARKAL ve MARKAL-MACRO
halen çokuluslu karşılaştırmalı değerlendirmeleri gerçekleştirmek amacıyla
kullanılıyor. Ajans üyeleri ve diğer ilgilenen taraflar yılda iki kez bilgi
alışverişi, sürdürülen model geliştirmesinde önceliklerin belirlenmesi ve
ortak değerlendirmeler için senaryoları tanımlamak üzere çalışma grup
toplantıları düzenliyor. Ajans, ayrıca modelin en son gelişme ve
uygulamaları hakkında dünya çapında sayıları giderek artan kullanıcı ve
karar vericileri bilgilendirmek üzere periyodik bir bülten yayımlıyor.
Siz enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda
uzmansınız. Bize yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımları konusunda
bilgi verir misiniz?
- İnsanoğlu günümüzde, yavaş yavaş da olsa, kendi kuşağının küresel bir
tehdit altında olduğunu algılamaya başladı. İnsanoğlu, hep doğal kaynaklara
sahip olma ve o kaynakları sınırsızca tüketme eğiliminde oldu. İnsan
nüfusunun çok yoğun olmadığı kırsal kesimlerde insanlar tarafından yapılan
tahribat, doğanın kendini yenileme hızını aşmadığı için büyük sorunlar
yaşanmadı. Ancak, nüfusun yoğun olduğu kentlerde sürdürülen insan
etkinlikleri ve bu etkinlikler için gerekli enerjinin üretimi ve kullanımı
sırasında doğal kaynakların hızla tüketilmesi ve doğaya bırakılan katı,
sıvı, gaz atıkların miktarının, doğanın taşıma kapasitesini aşmasıyla
birlikte yerel, ulusal ve küresel sorunlar başgöstermeye başladı. Bugün
Amerika, yüzde 5 nüfusuyla dünya katı atıklarının yüzde 50'sini üretiyor.
Tüm dünya ülkeleri, Amerikan tipi yaşam özlemiyle tüketim toplumu olmaya
doğru yönlendiriliyorlar. Yerküre biraz çekiştirilip genişletilebilse, doğa
özelleştirilebilse, rüzgâr satın alınsa ve istenildiği zaman belli bir hız
ve yönde getirilebilseydi 6 milyar insanın Amerikan tipi yaşam sürdürmeleri
mümkün olabilirdi.
Yani insanlar doğaya hükmetmeyi mi amaçlıyorlar?
- İnsanlar, doğaya hükmettiklerini, değiştirdiklerini, sonuç olarak da
doğayı koruyabileceklerini sanıyorlar. Doğal çevre, doğal çevreye uyumlu
davrandıkları sürece kendi içinde yaşayan canlılara katlanabiliyor. Doğal
çevrenin dinamizmini kavramak ve gelecekteki durumunu öngörebilmek, beyin
gibi bir araca sahip olan insanoğlunun yapabileceği işler arasındadır.
Mevcut değer yargıları ve var olan ekonomik ilişkiler bütünü, özel sektör
kuruluşlarını yeni teknolojilere karşı eski teknolojileri savunmaya ve yeni
teknolojilere karşı direnmeye yönlendiriyor. Öte yandan, tüm dünyada
yürütülen araştırma ve geliştirme çalışmaları, eski teknolojilerin yarattığı
sorunlara sahip olmayan yeni teknolojilerin prototiplerini ortaya çıkarıyor.
Fosil yakıtların, ABD'nin California eyaletinde kent içi ulaşımda ve
Londra'da konutların ısıtılması sırasında yol açtığı ölüm ve hastalıklar, bu
ülkelerin kamu iradesini önlemler almaya sevk etti. Bugün California'da kent
içi ulaşımda belli bir program içinde 2000'li yıllarda sıfır emisyonlu
taşıtlara geçiş süreci yaşanıyor. İngiltere'de ise ''Fosil Dışı Yakıt
Zorunluluğu'' programıyla fosil yakıtların dışındaki yakıtları kullanan
teknolojilerin tesisi teşvik edilip destekleniyor. Bu kamu girişimleri,
fosil ve nükleer yakıtları kullanan teknolojileri pazarlayan kişi ve
kuruluşların temsilcilerinin direnciyle karşılaşıyorlar. Bugüne kadar enerji
sektörü yatırımları petrol, kömür, doğalgaz ve nükleer enerji gibi kullanımı
doğal çevreyi ve insanlığı tehdit eden kaynaklara yapıldı. Bu ise ulaşımın
fosil yakıtları kullanan otomobillerle sanayide ısı ve elektrik enerjisi
temininin fosil yakıt teknolojileriyle gerçekleştirilmesine yol açıyor.
Yani özel firmalar bu yakıtlardan kaçınılmasına karşı çok ciddi bir direniş
gösteriyorlar, öyle mi?
- Evet. Petrol, doğalgaz, kömür, uranyum ve bunları yakıt olarak kullanan
teknolojilere yatırım yapmış özel firmaların, mevcut düzeni ve çıkarlarını
korumak amacıyla yeni ve doğal çevrede enerji üreten teknolojilerin
kullanılmasına direnmeleri doğaldır. Ancak, insan neslinin geleceğinin tek
tek kişi ve kuruluşların çıkarlarından daha önemli olduğu da bir gerçektir.
İnsanların yaşamaları için elverişli koşulların ortadan kalktığı bir
dünyada, ekonomik kalkınmanın çok hızlı olmasının da bir anlamı kalmıyor.
Dünyadaki kirliliğin asıl sorumlusu olan sanayileşmiş ülkelerin hükümetleri,
küresel kısıtların farkında olan birey ve kuruluşların baskılarıyla fosil ve
nükleer yakıtların yol açtığı tahribatı belirlemek, bunları azaltmak ve
giderek de tamamen durdurmak amacıyla önlem almaya zorlanmaktadırlar. Bu
uyarıları göz önüne alan Hollanda gibi ülkelerin karar vericileri, öncelikle
üretilen enerjinin en etkin biçimde kullanımı için ulaşım, konut, sanayi ve
tarımdaki kullanıcıları eğitip teşvik ve önlemlerle yönlendiriyorlar. Ayrıca
geleceğe yönelik stratejik planlamalar yaparak mevcut enerji sistemini doğal
çevre ve insan sağlığına zarar vermeyecek bir yapıya kavuşturmanın yollarını
arıyorlar. Bu çabaların asıl amacı rüzgâr, biyokütle, jeotermal, güneş ve
diğer doğal çevrede enerji üretim teknolojilerinin mevcut enerji sistemine
entegrasyonunun yanı sıra, fosil ve nükleer santralların bir an önce
devreden çıkarılmasıdır. Yeni teknolojilere kendi ayaklarının üzerinde
durabilmeleri ve eski teknolojiler karşısında ezilmemeleri için kamu
kaynaklarından proje desteği veriliyor.
Peki, yenilenebilir enerji kullanımının yararları nedir?
- Bugün için ülkemiz de dahil olmak üzere çoğu ülkede farklı enerji
santrallarından elektrik üretiminin yol açtığı toplumsal maliyetler,
ekonomik değerlendirmelerde göz önüne alınıyor. Ancak bilim insanları,
üretilen birim kilovat saat elektrik başına enerji santrallarının neden
olduğu toplumsal maliyetleri hesaplamak üzere çalışmalarını sürdürüyorlar.
ABD'de 1991'de yapılan bir çalışmaya göre çeşitli enerji taşıyıcıları
tarafından üretilen kilovat saat elektrik başına toplumsal maliyetler, ABD
Doları'nın yüzdeli olan sent cinsinden şu şekilde: Kömür, 2.8-6.8
sent/kilovat saat, petrol 3.0-7.9 sent/kilovat saat, doğalgaz 0.78-2.91
sent/kilovat saat, nükleer enerji 2.91-2.91 sent/kilovat saat, rüzgâr
enerjisi 0.01-0.1 sent/kilovat saat, güneş pili 0.00-0.4 sent/kilovat saat.
Dünyanın geleceğindeki rolü kavranıp yenilenebilir yoğun küresel enerji
senaryoları değerlendirme kapsamına alındığında, ortaya çeşitli araştırma ve
geliştirme öncelikleri çıkıyor.
Bize rüzgâr enerjisini anlatır mısınız? Bunun üstünlükleri neler?
- Tüm sermayesini halen kullanılmakta olan ve doğal çevreyi tahrip eden
enerji teknolojilerine yatırmış olan ve bu teknolojilerin neden olduğu
sorunları çözecek yeni teknolojilerin gelişip serpilmesini istemeyen,
kazancını mevcut olumsuz yapının ve alışkanlıkların sürmesinde gören kişi ve
kuruluşlar, yeniye ve güzele olan direnişlerini sürdürüyorlar. 1992'de
Brezilya'da gerçekleştirilen Rio Konferansı'nda BM, insan etkinliklerinden
kaynaklanan iklim değişikliğinin önlenebilmesi için tüm dünya ülkelerinin
yöneticilerini sanki ülkeleri bir sosyal devletmiş gibi davranmaya çağırdı.
Rio'da imzaya açılan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ni imzalayan ve
ciddiye alan ülkeler, fosil ve nükleer yakıt kullanımını en aza indirme ve
esas olarak da karbondioksit emisyonlarını azaltmak amacıyla doğal çevrede
enerji üretim teknolojilerinin kullanım programlarını oluşturmaya
başladılar. Doğal Çevrede Enerji Üretim Teknolojileri arasında en hızlı
teknolojik ve ticari gelişme, rüzgâr güç santrallarında gerçekleşti. 1996
yılı sonu itibarıyla rüzgâr güç santrallarının dünyadaki toplam kurulu gücü
6000 MW'yi aştı. Günümüzde 1.5 MW kapasiteli modern rüzgâr türbinleri
piyasada satılıyor. Almanya'da son iki yılda tesis edilen rüzgâr türbinleri
kapasitesi 2000 MW'ye yaklaştı. Almanya'da 1989'da hükümet eliyle 250 MW
kapasiteli gösteril programının oluşturulması ve 1 Ocak 1991'de rüzgârdan
elde edilen elektriğin elektrik şirketlerince satın alınması zorunluluğunun
getirilmesi, rüzgâr enerjisinin elektrik üretiminde yer almasını sağlayan
önemli kamu girişimleri oldu. Bugün ülkemizde yatırımcılar, kendi rüzgâr
ölçümlerini yapıp Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na başvurarak 3096
sayılı yasa çerçevesinde rüzgâr güç santralları kurmak için girişimlerde
bulunuyorlar. Bu ise rüzgârdan elektrik üretimi için pek çok elverişli
yöreye sahip ülkemizde potansiyelin yeterince hızlı ve etkin biçimde
değerlendirilmesine yetmiyor.
Peki, ne yapılmalı?
- Gökçeada, Çeşme, Bodrum gibi yörelerimizde çeşitli kişi ve kuruluşlarca
ayrı ayrı rüzgâr ölçümleri yapılıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve
ilgili kamu kuruluşları, oluşturulacak bir Rüzgâr Enerjisi Kullanım Programı
çerçevesinde Türkiye'de rüzgâr santralları kurmaya elverişli konumları
belirlemelidir. Rüzgâr endüstrisinin 1980'lerde yeniden doğuşu, anlatılmamış
bir başarının öyküsüdür. ABD'de vergi kredileriyle desteklenen ve mümkün
olan bu gelişme, 1980 ve 1990 yılları arasında rüzgâr türbinlerinin
maliyetlerinin yüzde 80 azalmasına yol açtı. 1989'da California Eyaleti
Enerji Komisyonu, yatırım, yakıt ve işletme maliyetleri santrallarının tüm
ömür süresi için değerlendirildiğinde, rüzgâr enerjisinin tüm diğer
konvansiyonel güç kaynaklarından daha ucuz olduğu sonucuna vardı. 1989'da
California'da bulunan rüzgâr santral grupları, San Francisco kentinin bir
yıllık ihtiyacına yetecek miktarda elektrik üretti. Sanayi devriminin
arkasındaki itici güç, kömür ve yirminci yüzyılın yakıtı petrol iken başta
rüzgâr enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının gelişmesi
kaçınılmaz olarak fosil yakıt çağının sonunu hazırlıyor. Bir yenilenebilir
enerji geleceğinin yaratılması, belki de, çocuklarımıza ve onların
çocuklarına ümit dolu bir gelecek ve sınırsız olanaklar aktarabilmemiz için
son ve en iyi şansımız.
Türkiye'nin rüzgâr enerjisi kullanım programı nasıl?
- Kamu girişimi desteği ve denetimiyle uygulanmasını önerdiğim Türkiye
Rüzgâr Enerjisi Kullanım Programı'nın konuyla ilgili tüm birey ve
kuruluşları bünyesinde toplayan Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği önderliğinde
ilgili diğer birey ve kuruluşların katılımıyla oluşturulabileceği
kanısındayım.
Türkiye Rüzgâr Enerjisi Kullanım Programı'nın hayata geçirilmesi için
elverişli koşulların hazırlanması amacıyla tüm diğer dünya ülkelerinde
olduğu gibi rüzgâr enerjisinden elektrik üretimi, hükümetlerin yaygın olarak
kullanımını teşvik ettiği teknolojiler arasında değerlendirilmelidir.
Çevreci kişi ve kuruluşlar, rüzgâr enerjisinin doğal çevrede enerji üretimi
konusunda yardımcı olabileceği konusunda bilgilendirilmelidir.
Rüzgâr enerjisi santrallarından elektrik üretim esaslarını düzenleyen özel
bir kanun TBMM'den geçirilmelidir. Rüzgâr enerjisi, diğer çevre dostu
olmayan enerji kaynakları ile bir tutulup değerlendirilemez. Rüzgâr
kaynağının özelliği nedeniyle rüzgâr enerjisi, enerjinin kamu kuruluşları
dışında üretilip kamunun kullanımına sunulabilmesi için elverişli koşullara
sahiptir. Rüzgâr santrallarının ticari kullanıma girmesini engelleyen tüm
kurumsal engeller ve belirsizliklerin belirlenmesi ve ortadan kaldırılması
için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Ülkemizde gelecek yıllarda kullanılacak enerji teknolojileri
değerlendirilirken çevresel kısıtlar ve aday teknolojilerin neden oldukları
toplumsal maliyetler de değerlendirme kapsamına alınmalıdır. Halen
kullanılmakta olan çevreyi kirleten ve ürettiği birim enerji başına yüksek
enerji tüketen teknolojilerin olumsuzluklarını ortadan kaldırmaya aday olan
rüzgâr güç santrallarının ülkemizde üretilmesi ve kullanılmasına yönelik
araştırma ve geliştirme çalışmaları, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı,
TÜBİTAK ve Devlet Planlama Teşkilatı araştırma fonlarınca desteklenmelidir.
Türkiye'nin tüm yüzeyi incelenerek rüzgâr türbin çiftlikleri kurulabilecek
alanlar tespit edilmeli ve seçilecek bölgelere rüzgâr çiftlik alanları
kurmak üzere kamu eliyle girişimler başlatılmalı ve kaliteli hizmeti en
ekonomik olarak sağlayan yatırım ve işletmecilerin üreteceği elektrik,
elektrik şirketince satın alınırken ödenecek ücret, diğer enerji
teknolojilerinin doğaya ve insanlara zarar vererek yol açtıkları toplumsal
maliyetler göz önüne alınarak belirlenmelidir. Doğal çevre ve insanlara
hiçbir olumsuz etkide bulunmayan rüzgâr enerjisinin daha çok kullanımı
özendirilmelidir.
1953, Çankırı doğumlu. Yükseköğrenimini Boğaziçi Üniversitesi Elektrik
Mühendisliği Bölümü'nde tamamladı. Daha sonra aynı bölümden doktorasını
aldı. Şimdiki halde Kocaeli Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Elektrik
Eğitimi Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Aynı zamanda Yeni ve
Yenilenebilir Enerji Kaynak ve Teknolojileri Araştırma Birimi (YEKAB)
Başkanı. Enerji kaynakları, teknolojileri ve son kullanım olanakları
konularında çeşitli proje raporları, makaleler ve kitaplar yazdı.
-
geliştirildi. MARKAL bugüne kadar dünyanın çeşitli ülkelerinde ulusal,
bölgesel ve yerel düzeyde uygulandı.