ana sayfa

gezi fotoğrafları

açılım hakkında

e-mail

tarih - edebiyat - kültür - sanat bülteni / nisan-mayıs 1999 / sayı 6

Cengiz Dağcı'nın O Topraklar Bizimdi Romanı Üzerine:
Bir Aslına Dönüş Hikayesi

Ayşe Yılmaz


Çağdaş Türk dünyası yazarlarının roman ve hikayelerinde işledikleri önemli konulardan biri de ferdin çeşitli merhalelerden sonra aslını bulması, aslına dönmesidir. Bu yazıda Cengiz Dağcı'nın
Onlar da İnsandı1 romanının devamı olan O Topraklar Bizimdi2 romanı merkez alınarak bu konunun çağdaş Türk dünyası yazarlarının Türkiye Türkçesi'nde neşredilmiş roman ve hikayelerinde nasıl işlendiği izah edilecektir.
Cengiz Dağcı'nın
O Topraklar Bizimdi romanı tam anlamıyla bir aslına dönüş hikayesidir. Roman boyunca Selim Çilingirof'un kademe kademe nasıl Selim Çilingiroğlu'na dönüştüğü anlatılır. O Topraklar Bizimdi şimdiki Simferepol (Akmescit) şehrinin 4 km. uzağındaki Çukurca köyünde geçer. Çukurca'da kolhoz sistemi vardır. Eser, "o da öldü" cümlesiyle başlar. Hüsniye ismindeki kadının babası ölmüştür. Hüsniye'nin annesi ölüyü görünce bir yerde bütün Türk halklarının çektiklerinin yegâne müsebbibi olan rejime isyan anlamına da gelen şu cümleleri sarfeder: "Öldürdüleeeer! Kolhoz öldürdüüüüü!" (s. 9)
Romanın aslî kahramanı olan Selim'e ilk olarak 27. sayfada rastlanır. Selim yirmi üç, yirmi dört yaşlarındadır, sert bir yüzü vardır. Kızıltaşlı Hasan ile aynı köydendir. İkisi görüşmeyeli sekiz yıl olmuş, bu sekiz yılda çok şey değişmiştir. Daha kitabın başinda Selim'in söylediği şu cümleler ikisi arasında gittikçe şiddetlenecek olan çatışmanın habercisidir: "Eski kalpaklılar gibi konuşuyorsun sen! Hasan bu söz üzerine "eski kalpaklılar senin babandı." demek ister, ama sözler boğazında düğümleniverir. Ve sonradan dış görünüşün önemsizliğine işaret eden şu cümleleri sarf eder: "Akıl ne kalpakta, ne de şapkada, şapkanın ve kalpağın altındaki kafada." (s. 28) Fakat Hasan bu sözleriyle ne Selim'in gözleri içindeki ateşi söndürebilir ne de onun kalbini anlayabilir. Selim'in kalbinde yumuşaması çok zor olan katı, sert, gizli bir şey vardır. Selim ve Hasan fikirde ayrılığa düşmüşlerdir.
Selim askerden döndükten sonra artık eskisi gibi değildir, kendine yabancılaşmıştır. Hasan'dan kaçmasının bir sebebi de bu yabancılaşmadır. Günlerini ve gecelerini kitap okumakla geçiren Selim, dalgın ve herkesten uzak caddelerde ve parklarda dolaşirken kaybettiği bir şeyi arar gibidir. Gece kurslarına devam eder ve buradan da teknik okula girer, yeni şeyler öğrenir ve Panteley Petroviç'in tavsiyesiyle partiye girmeye karar verir. Partiye girdikten sonra Selim'e Çukurca köyünün kolhoz reisliği görevi verilir. Partide Selim'e sunulan rapor oldukça ilginçtir: Köylülerin suçları dinlerine, âdet ve geleneklerine bağlı olmaktır. Evlerinin yanındaki küçük arazilere buğday ve çavdar yerine kendi ihtiyaçları olan sebzeleri dikmektedirler ve bu sayede köyde zengin ve kapitalist (!) bir sınıf meydana gelmektedir. Ayrıca Çukurcalılar on iki saatlik iş gününün iki saatini kendi işlerine ayırmaktadırlar, bu da verimi düşürmektedir. Selim'i zor ve çetin bir iş beklemektedir. O, Çukurca halkını yola getirmeye kararlıdır, gerekirse zor da kullanacaktır.
Selim Çukurca'ya geldikten sonra halkın arasında yalnız kalır, çünkü halkına yabancılaşmıştır. Kendisini dalgalı bir denizi yatıştırmak isteyen küçük bir adaya benzetir. Romanın bu bölümlerinde Selim komünizm idealine sıkı sıkıya bağlıdır ve devletin gücüyle her şeyi yapabileceğine inanır. Hayalleri vardır Selim'in. Üç beş yıl içinde Çukurca'yı zengin ve müreffeh bir köy haline getirecektir. O, hayal kuran bir Tatar hem de komünisttir. Çukurca'ya gider gitmez faaliyetlerine başlar. Salavat Morcan ismindeki yardımcısı kadınlara un dağıtmaktadır. Kadınlar alacakları 200 gr. un için birbirleriyle itişip kakışmaktadırlar. Selim kişi başina 5 kg. un verilmesini emreder. Halk, onun bu iyiliğine minnettardır. Fakat ilginç olan bir şey vardır: Halk çalışmasıyla elde ettiği mahsulün tamamını almayı hak eder, ancak ona verilen ürünün çok az bir kısmıdır. Yazar romanın bu bölümlerinde halkın acıklı durumunu ironik bir şekilde dile getirir.
Selim, köylülerin elindeki bütün malların kolhoza ait olduğunu söyler. Veli'nin özenle besleyip büyüttüğü ineği elinden alınır. Romanın bu bölümleri C. Aytmatov'un
Elveda Gülsarı3 romanını hatırlatır. Bu romanın kahramanı Tanabay yılkıcıdır. Gülsarı adını verdiği atını özenle yetiştirir. At katıldığı bütün yarışmaları kazanır. Onun başarısı kolhoz müdürünün dikkatini çeker ve bir gün Gülsarı kolhoza ait olduğu gerekçesiyle Tanabay'ın elinden alınır.
O Topraklar Bizimdi'de Panteley Petroviç'in halka bakışı, devletin halka bakışını gösterir:
... Halk nedir ha? Halk bir sürü!... Evet, halk bir sürüdür! Sevişen, ağlaşan, doğan, arada bir ölen, yeniden doğan ve çoğalan bir sürü!... Onlara sen bir ideoloji ver.. Buna sen komünizm mi diyorsun, kataklizm mi diyorsun, önemi yok! İstersen krokodilizm de! Hele halkın en ağır, en müşkül bir hayat yaşadığı sırada ortaya çık, o ideolojini o sırada ortaya at! Nedir senin o ideolojin? Komünizm mi, başka bir şey mi? Fark etmez! Nasıl bir ad takarsan tak; de ki, benim bu komünizmim veya kataklizmim sayesinde siz kurtulacaksınız! Bu komünizm veya kataklizm sizi zulüm ve istismardan kurtaracaktır. Bu ideoloji sayesinde siz refaha ve mutluluğa ulaşacaksınız. Ve halka söylediğin bu yalana halkı inandırmak için arkanda güçlü ve katı yumruğunu sakla! (s. 88- 90)
Selim, romanın başindan sonuna kadar kendisiyle bir iç hesaplaşma içindedir. Daima kendisini sorgular ve çeşitli kavramlar üzerinde düşünür. "...Selim yalnızdı. Kendisi bile bir bütün değildi. İki parçadan ibaret bir insandı. Biri Selim, öteki Çilingirov. Hangisi kendisiydi? Hangisi insandı? Hangisi gerçek bir insandı, hangisi şeytanca bir ruhu temsil ediyordu? Bilmiyordu." (s. 111) Yaptığı bu sorgulamalar Selim'in aslını bulmasında bir merhale teşkil eder. Ayrıca Hasan ile Selim arasında geçen diyaloglar da son derece çarpıcıdır. Bu diyaloglar da Selim'in aslını bulmasında önemli rol oynar.
Selim, kağıt üstünde mükemmel surette işleyen komünizm sistemine yürekten inanmıştır ve yaptıklarını halk için yaptığını ısrarla savunur. Buna karşilık Hasan'ın Selim'e söyledikleri manidardır. Hasan bu satırlarda adeta ezilen bütün Türk halklarının adına konuşur: (s. 121-122)
-Ama siz ağacı budamıyorsunuz, Selim! Topraktan çıkarıyorsunuz, kökünden kesiyorsunuz. Sen bunu görmüyor anlamıyor musun? Binlerce yıllardan beri bu toprakta büyümüş, bu toprağa kök salmış ağacı topraktan çıkarıyor, kesiyor, paramparça ediyorsunuz! Sen bunu görmüyor musun, Selim? (s. 121-122)
Selim'in cevabı kısa ve nettir: "Biz bu ağacı budayacağız! Kuru, çürük, eski, kurtlu dalları keseceğiz." (s. 123). Selim Çukurca'da kolhoz işlerinde çalışır. Natalya isminde bir Rus kadınıyla birlikte yaşamaktadır, kendisine bir ev yapmaya karar verir. Evin yapımında köylüler de ona yardım e

devamı sonraki sayfada

1