|
Bizans İmparatorluğu, sınırlarının en geniş olduğu 6. yüzyılda, Anadolu merkez olmak üzere Yunanistan ve Balkanların büyük bir kısmına; Suriye, Filistin ve Kuzey Afrika'ya; Sicilya ve İtalya'nın bazı bölgelerine egemen olmuştu. Günümüze kadar ulaşabilen örneklerden, 4. yüzyıldan 15. yüzyıl ortalarına kadar süren ve Ortaçağ'ın tümünü kapsayan bu İmparatorluğun oldukça zengin bir mimari ve sanat ortaya koyduğu anlaşilmaktadır. Bu gösterişli sanatın ortaya çıkışında Hellenistik ve Roma geleneğinin önemli payı vardır. Ayrıca İmparatorluğun üç kıtada farklı kültürlerle iç içe olması, sanatta da yansımalarını göstermiştir. Özellikle bu dönemde yaygınlaşan Hıristiyanlık, sanatın gelişmesinde yönlendirici bir rol oynamıştır. Önceleri küçük ve çok önemli olmayan bir Roma kenti iken, imparator I.Konstantin'in yeni yapilarla zenginlestirerek adini verdigi Konstantinopolis, 11 Mayıs 330 tarihinde başkent yapılmasından sonra ayrıcalıklı bir konum kazanmıştır. Kentin tarihindeki bu önemli dönüm noktasını izleyen yıllarda, İmparatorluğun yayıldığı tüm yerlerden gelen zenginlikler ve en iyi sanatkarlar yavaş yavaş bu kentte toplanmaya başlamıştır. Başkent olmanın sağladığı bu elverişli ortam içinde kent, sanatın diğer alanlarında olduğu gibi küçük el sanatlarından kuyumculukta da kendinden söz ettiren gelişmeler göstermiştir. Ancak bu erken dönemde İmparatorluğun en önemli kuyumculuk merkezlerinin hala, Hellenistik ve Roma dönemlerinin sanat merkezleri olan Roma, İskenderiye ve Antakya olduğu görülmektedir. İstanbul ise henüz bu merkezlerinin yanında daha az önemli eserler üreten ikinci derecede bir kuyumculuk merkezidir. Bir geçiş süreci olarak değerlendirilen sözünü ettiğimiz 4.-5. yüzyıllarda Bizans kuyumculuğu daha çok form ve teknik olarak Roma kuyumculuğunun devamı görünümündedir. Büyük Konstantin sanatı geliştirmek için sanatkarları vergiden muaf tutmuştur. Ayrıca II.Theodosius ve III.Valentinianus adına, 438 yılında yayınlanan Codex Theodosianus'ta da kuyumcu ve camcılardan vergi alınmayacağı belirtilmiştir. Konstantinopolis'in İmparatorluğun kuyumculuk merkezine dönüşmesi, kendine özgü form, desen ve teknikleri geliştirebilmesi ancak 6. yüzyılda gerçekleşebilmiştir. Özgün Bizans üslubundaki eserler diğer merkezlerden farklı bir tarzda başkentte yaratılmıştır. Bu dönemde Bizans kuyumculuğunda Antik sanatın etkilerinin azaldığı, bunun yerine daha çok Hıristiyanlıkla ilgili figür, sembol ve konuların işlendiği görülmektedir. Bizans'a özgü konu ve formların belirginleştiği dikkati çekmektedir. Bizans kuyumculuğu konusundaki bilgilerimiz daha çok Bizans resimlerinden edindiğimiz bilgilere, zaman zaman bulunan definelere ve arkeolojik kazılar sonucu ele geçen ve müzelerde bulunan örneklere dayanmaktadır. Bizans İmparatorluğunda lüks ve gösteriş merakından Prokopios ve Pavlos Silentarios gibi tarih yazarlarının yanı sıra İmparator VII. Konstantin ve Prenses Anna Komnena'da eserlerinde bahsetmektedirler. Daha çok imparator ailesi ve soylu kesime hizmet veren, diğer ülkelere ve papaya gönderilecek değerli eşyaları hazırlayan kuyumculuk atölyeleri, kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Büyük Saray'ın sınırları içinde veya çok yakınında yer almış ve darphaneye bağlı olarak çalışmışlardır. Darphaneye bağlı kuyumcu atölyelerinde takıların dışındaki alanlarda da çok çeşitli ürünler verilmiştir. Değerli metal ve taşlarla süslenmiş dini törenlerde kullanılmak üzere hazırlanmış tören haçları, buhurdanlık, patena, kalis, rölik ve kutsal kitap mahfazaları gibi kilise eşyaları, ikon çerçeveleri, saray için hazırlanmış kapkacak ve avize, kandil gibi eşyalar bunlar arasında sayılabilir. Ayrıca değerli taş ve metallerle işlenmiş zengin süsleme ve işlemelere sahip kumaşlardan yapılmış İmparator ve imparatoriçe giysileri (özellikle Loros'lar) de bu grup içinde değerlendirilebilir. Halk için çalışan kuyumcu atölyeleri ve bunların satış yerleri ise Mese Caddesi üzerinde yer almakta idi. Saray için üretilen kuyumculuk örneklerinin zenginligini ve bollugunu halkta bulmak mümkün degildir. Halk için üretilen takilarda da altin, gümüs, inci, degerli ve yarı değerli taşlar kullanılmış olmasına rağmen daha çok düşük gelirlilerin takılarında bronz, demir gibi metaller ile camın yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Bizans'ın siyasi ve ekonomik olarak zorlandığı kriz dönemlerinde de kadınların süslenmekten vazgeçmeleri mümkün olamadığından bu tür ucuz malzemelerden yapılmış süs eşyaları çoğalmıştır. Bin yılı aşkın bir süre eser veren Bizans kuyumculuğu, sanatın diğer kollarında olduğu gibi, bu uzun süre içinde çevreden gelen etkilere açık olmuş, bünyesinde varolan Hellenistik ve Roma sanat geleneklerini -azalarak da olsa- muhafaza etmiş; bunları Hıristiyanlık potasında kaynaştırarak özgün eserler verebilmiştir. Etkileri İmparatorluğun sona ermesi ile bitmemiş, Balkanlar, Almanya, İtalya, Fransa, İspanya, Rusya ve İslam toprakları ile Osmanlı kuyumculuk sanatlarında uzun süre yaşamıştır.¦
Kaynakça: Bauer, A., A Book of Jewels, Artia 1966. Black, A., A History of Jewels, London 1974. Blakemore, K., The Book of Gold, New York 1971. Brown, K. R., "The Mosaics of San Vitale: Evidence for the atribution of some early Byzantine Jewellery in Lourd Workshops", Gesta 18/1 (1979). Deer, J., Die Hellige Krone Ungarns, Wien 1966. Hackens, T.-R. Winkes, Gold Jewellery; Craft, Style and Meaning from Mycenae to Constantinopolis, Louvain 1983. Houston, M. G., Ancient Greek and Byzantine Costume and Decoration, London 1977. Ross, M. C., "Byzantine Goldsmith-Work", Byzantine Art, 9 th Exhibition of the Council of Europe, Athens 1964, 359-363. Tait, H., Seven Thusand Years of Jewellery, London 1986. Türe, A.-Y. Savaşçin, "Anadolu Takıları, VI, Bizans Dönemi Takıları", Antika, 15(1986), 10-14.
*Yrd. Doç. Dr. Gülgün Köroğlu, Mimar Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesidir.
|
|